Sahip olmak mı dahil olmak mı?
Çünkü artık yalnız yaşamak istemiyoruz. Sevmek ve sevilmek istiyoruz. Bir aile kurmak istiyoruz. Hayatı sevdiklerimizle birlikte paylaşmak istiyoruz. Öyleyse beklentilerimizi daha net olarak belirlemek ve gerçekçi olmak zorunda değil miyiz?
Evlilik programlarına bakıyorum: kadın-erkek herkesin amacı mutlu olmak. Mutlu olmak için bir eş arıyorlar kendilerine. Yani istiyorlar ki karşılarındaki kişi kendilerini mutlu etsin. Peki, siz onu nasıl mutlu edeceksiniz?
Bunu soruyorlar mı kendilerine? Hayır. Sadece kendi istekleri var. Çünkü kendilerinin en iyi, en mükemmel, en doğru insan olduğunu düşünüyorlar. Karşılarına çıkan herkes art niyetli, yalancı, çıkarcı. Peki ya kendileri?
SAHİPLENME DUYGUSU
Aradıkları eşin kendilerine sadık, her dediklerini yapan, erkekse iyi bir işi/geliri olan-kadınsa becerikli bir ev kadını olan biri olmasını istiyorlar. Bular yeter mi mutlu olmaya? Ayrıca bunlar kişinin kendi istekleri. Ya karşılarındaki kişinin duyguları? Bu bir oyuncak veya robot değilse onun da istekleri olacak. Ama her şeye kendi penceremizden bakıyoruz ve içi doldurulmamış kavramlarla konuşuyoruz.
Örneğin sahip olmak. Kadınlar diyor ki: "Erkeğim bana sahip olsun, ben ona sahip olayım."
İyi de öyle kolay bir şey değil ki sahip olmak. "Sahip olma"nın uzun soluklu bir iş olduğunu söyleyen psikolog Esin Acıman, "Eğer ilişkiler uzun soluğa dönüşemiyorsa sahiplik kavramında bir sorun var demektir. Ayrıca bugün bu tanım, artık ilişkilere sığmıyor, büyük kalıyor ve beklentilere uymuyor" diyor.
Biraz daha açalım isterseniz bu konuyu: Sahiplik ve aitlik, kişisel özgürlüklerden fedakarlık değil taviz anlamına geliyor.
Bunun için fedakarlık ve tavizin ne olduğuna bakalım: Fedakarlık istekle yapılan bir şeydir, taviz ise isteksiz. Fedakarlık seven insanı mutlu eder, taviz ise insana özgürlüğünün kısıtlandığını hissini verir ve rahatsız eder.
GÜVEN DAHA ÖNEMLİ
Gelelim gerçek dünyaya. Aslında günümüzde erkekler de kadınlar da birinin sahipliği altında yaşamak istemiyorlar. Her ne kadar bunu dile getirseler de. Ayrıca zaten istenmemeli. Dile getirilmemeli. Hepimizin ruhunda zaten sahiplenme isteği var.
Ama bunun üzerine basa basa dile getirilmesi, 'Bu kadın/erkek benim' dedikten sonra bırakmamaya yönelik varoluşu içeriyor.
Acıman'a göre, günümüzde yeni tanımlanan ilişkiler kapsamında sağlıklı bir ilişkinin birinci ve en önemli kuralı, güven olmalı.
Bir kadın veya erkek, ya sahiplik dürtüsü ve ait olma isteğiyle daha şüpheci, daha tedirgin, daha stresli bir yaşam duruşu seçecek, bu ilişkisini sürekli zedeleyecek ya da temelde güven hissiyle girecek ilişkiye mutlu olacak. Bu sevme ve sevilme ile başlar, sevildiğini hissettiği oranda eşine güvenir kişi.
Bugün artık evli çiftler birbirlerine özgürlüklerine saygı duymalıdırlar, iş ve iş ortamlarına, kendilerine geliştirmek adına yapmak istedikleri şeylere. Bu da sahiplik ve aitlikle olmaz, dahillikle olur. Dahillik; "Biz bir yaşam duruşunda ortağız, biz bir elmanın iki yarısı değil bir sepetteki iki elmayız ama aynı sepetteyiz" demek.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.