Sevgili Arsız Ölüm
KESKİN BİR ÜSLUP
Şu satırları yazılı mektubunun sonunda: "Ey insanlar! Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim. Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu bilmeden, dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan küçük bir bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine sonsuza dek kelepçeyle mahkum ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey öğrendim. Ama bu öğrendiklerim pek işe yaramayacak. Çünkü hepsini bir çantaya kilitledim. Mutsuz bir şekilde... Artık ölebilir miyim?" Gabriel Garcia Marquez, ya da Gabo, 1927 yılının 6 Mart günü, Kolombiya'nın küçük bir kasabasında doğdu ve 2014 yılının 17 Nisan'ında öldü. "Eleştirmenlerin benim hakkımda ne söylediği umurumda değil; zaten yıllardır onları okumuyorum. Kendilerini yazarlarla okurların arasında konumlandırmaya çalışıyorlar. Bense hayatım boyunca okurlarıma doğrudan ulaşabilmek için son derece yalın ve kesin bir üslupla yazmaya çalıştım." diyen Gabo'nun ilk başarısı, batan bir gemiden kurtulup tahta parçalarından devşirme küçük bir sal üzerinde tek başına okyanusta on gün geçiren bir gemicinin hatıralarını gazetesi için tefrika şeklinde yazmak olmuş.
VEDA MEKTUBU
Nobel ödüllü ünlü yazar lenf bezi kanseriydi. Ve hastalığının son günlerinde sağlık durumu kötüleşince inzivaya çekilme kararı aldı. Yakın dostlarına gönderdiği mektup internette her dile çevrildi. "Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can vererek beni ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile getiremeyebilirdim, ama en azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve düşünürdüm" diyen usta yazar giderken önemli öğütlerde bulunuyor:
* Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim. Az uyur, çok rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca ışığı yitirdiğimi düşünürdüm.
* Başkaları durduğu zaman yürümeye devam ederdim. Başkaları uyurken uyanık kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.
* Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü güneşe çevirir, sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım. Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır ve güneşi göstermesini beklerdim.
* Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca Van Gogh resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar söylerdim. Gözyaşlarımla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.
* Tanrım bir yudumluk yaşamım olsaydı... Gün geçmesin ki, karşılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi söylemeyeyim. Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları konusunda birer birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yaşardım.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.