Kimi "hakem" diyecektir kimi "taktik". Kimi 11'i işaret edecektir, kimi kulübeyi. Hatta sadece maç anı da değil öncesi bile önemlidir. Çünkü futbol böyle bir şeydir. Bir futbolcu çıkıp "Ben yedek kalmaktan rahatsız oluyorum" derse hocası da "Burada kararları ben veririm" diye yanıt verirse, üstelik iki maç üst üste ikilinin arasındaki gerginlik kameraların önünde cereyan ederse bu dünyanın her yerinde haberdir. Ezcümle krizdir. Yani o futbolcunun ve o teknik adamın kulübünün başkanının dediğinin aksine bu durum yani kriz maçların önüne geçer. Ve bu durum maçın gidişatına bile tesir eder. Yani Clark Kent'in gözlüğünü çıkardığında Süpermen oluşunu anlamayanlar gibi bakamazsınız meseleye. Bir tarafta Mario Gomez takımın lideri olurken bir tarafta niye oynamadığını anlayamayan Van Persie varsa (Üstelik aynı dönemlerde gelmelerine rağmen) ne kadar iyi oynarsanız oynayın kazanamadığınızda şaşırmayacaksınız. Madem öyle biz de "F.Bahçe niye kaybetti?" ve "Beşiktaş nasıl kazandı?" sorularını bir kaç cümle ile yanıtlayalım. Beşiktaş haftalardır aynı veya benzeri bir kadro ile mücadele edip uyum evresini atlatmış gözüküyor. Yani sadece Beşiktaş taraftarı değil herkes takımın 11'ini aşağı yukarı sayabilir. Tek sıkıntıları kulübedeki alternatif eksiği. F.Bahçe'de ise bazı mevkilerde sürekli değişim var. Geçen hafta dediğimiz gibi onlarda da tam tersi alternatif bolluğu her hafta benzer krizlere sebep oluyor. Net görüntü ise şu. Bu takımdan Volkan Şen'i ve Van Persie'yi kesmenin tutarlı bir tarafı yok. Hatta kadroya önce yazılacak iki isim olmalılar. Pardon öyle demeyecektim. Hatta bir de kalktım takım filan kurdum. Ne demişti başkan? "Sadece bu arkadaş formda, onu oynatmalı dersiniz. Bitti."