İngiliz Filozof Francis Bacon "Bir konuda karar almak bir sonuca varmaktır; ama bu bir şey yapmak anlamına gelmez" demiş. Pek doğru demiş. Dün sahadaki iki takımın ortak kararları Avrupa'ydı. Bu, bu seneki hedeflerinin asıl sonucuydu.
Ancak bunu gerçekleştirmek için bir şeyler yapmadıkça Bacon'ın sözündeki gibi meselenin bir anlamı yoktu. Akhisar, dün bu görevin kendisi için iki kat zorlu olduğunun bilincinde olarak çıktı sahaya. Yani sadece G.Saray'ı yenmesi yetmeyecek, Beşiktaş'ın da Osmanlı'dan puan alması ve gelecek hafta da kendisinin Osmanlı'yı yenmesi gerekecekti. Hatta bununla da kalmayacak G.Saray'ın Türkiye Kupası finalinde F.Bahçe'ye kaybetmesini bekleyecekti.
G.Saray açısından benzer bir matematik söz konusu ancak tek bir galibiyet ile mevzuyu çözme şansı bulunuyordu. Yani F.Bahçe'yi yendi mi bu hedefini gerçekleştirmek için yetiyor.
Yenememe ihtimali ise onu da beşincilik ihtimalleri ile burun buruna getiriyor. Dünkü sonuçlarla hesaplar daha da karıştı. Öyle karışık bir Avrupa matematiği ki çözüm için gelecek haftayı beklemekten başka çaremiz yok. Akhisar özellikle ilk yarım saatte çok aktif gözüken, G.Saray ise karşılayan bir görüntü çizdi. Bu bölümlerde her maçta olduğu gibi Muslera'nın gayreti ön plana çıktı. İlk yarının sonuna doğru ise iki karar maçın gidişatını değiştirdi. Biri Akhisar'ın verilmeyen penaltısı, diğeri ise G.Saray için verilen penaltı.
Selçuk'un penaltısı oyunun savunma yönündeki G.Saray'ı cesaretlendirdi. Hayır Akhisar da oyundankopmadı ancak ikinci penaltı ile büyük moral bozukluğu yaşadılar. Gerçek şu ki Akhisar ne yaparsa yapsın G.Saray'a karşı şansı tutmuyor.
Bu sezon iki takım 6. maçını oynadı. Dördü kupada, ikisi ligde. G.Saray 4 kez kazanırken, diğer iki maç berabere bitti. Dünkü maçın G.Saray adına bir başka önemi ise deplasman hasretinin sona ermesi olmalı. 12 maç sonra dış sahada kazandılar. Üstelik Riekerink, Sinan Gümüş'ü yine yanında oturtarak yaptı bunu. (88 dakika kenarda kaldı) Anlamak mümkün değil.