Enflasyonun Türk ekonomisine etkileri
Son 10 yıldaki enflasyon oranları incelendiğinde, 2002'de yüzde 29.7 olan enflasyonun, 2012 yılında yüzde 6.16 düştüğü görülmektedir. Bu oran, 2009 (yüzde 6.5) ve 2010 (yüzde 6.4) yıllarından sonra görülen en düşük seviye olmuştur.
Rakamlar, bir önceki köşe yazımızda paylaştığımız düşüncelerimizi doğrular niteliktedir. Hatırlanacağı gibi son yazımızda 2012'de uygulanan ekonomik politikalarla enflasyonun düşüş trendine girdiğini ifade etmiş, 2013 yılının 2012'den pek de farklı olmayacağına dikkat çekerek, yeni yılda da enflasyonda düşüş görülebileceğini öngörmüştük.
Enflasyonun sakıncaları
Yüksek enflasyon, Türk ekonomisinin son 40 yılına damgasını vuran en önemli sorunların başında gelmiştir. Bu kadar uzun süre yüksek oranlarda seyreden enflasyon, hem yapısal hem de sosyolojik zemin kazanmış, ekonomide kaynak dağılımını da olumsuz etkilemiştir.
Nitekim yüksek enflasyon (baz oluşturması nedeniyle), faizlerin de yüksek seyretmesine neden olmuştur. Yüksek faiz ise reel yatırımları cazip olmaktan çıkarmış, sermaye sahiplerinin paralarını üretime ve yatırıma değil, yüksek faizli yatırım araçlarına yönlendirmelerine yol açmıştır. Yani sermaye grupları, üreterek kazanmak yerine, paradan para kazanmayı tercih etmişlerdir.
Yüksek faiz, özsermayesinin yetersizliği nedeniyle özel firmaların (özellikle küçük işletmelerin) finansman maliyetlerini de artırmıştır. Zincirin devamında, artan finansman maliyetleri de maliyet enflasyonunu körüklemiştir. Kısaca ifade etmek gerekirse;
Bütçe açıklarını finanse etmek için Merkez Bankası'nın sürekli para basması, hızlı nüfus artışı, yüksek tüketim beklentisi ve kayıtdışı ekonomi gibi nedenlerden beslenen talep enflasyonunun, yüksek faizler yoluyla maliyet enflasyonunu da beslediği bir kısır döngü, Türk ekonomisini uzun yıllar esir almıştır.
Dezenflasyon programı
2000 yılında uygulamaya konulan ve 2001 krizi sonrası revizyona tabi tutularak 2008 yılı Mayıs ayına kadar sürdürülen, IMF destekli 'Dezenflasyon Programı', politik istikrarın da sağlanmasıyla, önemli ölçüde başarıya ulaşmış ve enflasyon tek haneli rakamlara gerilemiştir.
Ancak, enflasyonla mücadelede elde edilen başarıda en büyük rolü, küresel likidite bolluğu ve buna bağlı olarak ülkemize akan sıcak para oynamıştır.
Yunanistan ve Portekiz'in ardından en yüksek faizin Türkiye'de bulunması sonucunda ülkemize önemli oranda sıcak para akmış, döviz bollaşmış, döviz kurları gerek nominal gerekse reel olarak gerilemiştir.
Kurlardaki gerileme ithal mallarının ucuzlamasına neden olmuştur. Düşük kurlar da hem halkın ithal ürünleri tercih etmesine hem de yerli girdi yerine ithal girdi kullanmanın daha cazip hale gelmesi nedeniyle reel sektörün de ithal girdiye yönelmesine yol açmıştır. Böylece hem ucuz ürün hem ucuz girdi ithalatının artması enflasyonun düşmesine katkı sağlamıştır.
Bu şekilde de olsa düşen enflasyon faizlerde de düşmeyi mümkün kılmıştır. Halkın alışkın olduğu düzeylerin gerisine düşen faizler bir taraftan kredi talebini artırmış diğer taraftan da tasarrufların gerilemesine neden olmuştur.
Dolayısıyla enflasyonla mücadelede sağlanan başarı, tasarruf oranlarının gerilemesi, ithal girdi bağımlılığının (dolayısıyla da cari açığın) artması gibi olumsuz yan etkileri doğurmuştur.
Yapısal kaynaklar
Kısaca ifade etmek gerekirse, enflasyonun düşürülmesi konusunda sağlanan başarı, daha çok küresel konjonktürün sunduğu imkanlar ve ülkemizde uygulanan yüksek faiz politikası sayesinde gerçekleştirilmiştir.
Ancak bu süreçte enflasyonun yapısal kaynaklarının giderilmesi konusunda yeterli bir mesafe alınamamıştır. Nitekim toplamı 140 milyar doları aşan sıcak paranın bir miktarının ülkemizi terk etmesi ve bunun kurlarda bir artış yaratması sonucu enflasyonun yeniden yükselmesi kaçınılmaz olacaktır.
Bu nedenle halkın tasarruf düzeyinin artırılması, bütçe açığının makul düzeylerde tutulması, tüketim beklentilerinin kontrol altına alınması, rekabetçi yerli üretim için makro konjonktürün iyileştirilmesi gibi konularda da önemli mesafeler alınmalıdır. Aksi takdirde enflasyonda kalıcı düşüşün sağlanması güç görünmektedir.
Esnaf sanatkar açısından
Bugün gelinen noktada esnaf ve sanatkarlarımızı da yakından ilgilendiren konu, enflasyonda gelinen düzeyin kredi faizlerine yeterince yansımamasıdır.
Yıllık
-ÜFE (Üretici fiyat endeksi) enflasyonu yüzde 2.45,
-TÜFE (Tüketici fiyat endeksi) enflasyonu yüzde 6.16 iken,
kredi faizlerinin yüzde 12'ler düzeyinde bulunması bir taraftan maliyet enflasyonunu körüklemekte, diğer taraftan da yatırımları olumsuz yönde etkilemektedir.
Sermaye yetersizliği sorununu yoğun olarak yaşayan kesimlerin başında gelen esnaf ve sanatkarlarımız, yüksek faizlerin bedelini de ağır şekilde ödemektedirler.
Bu noktada kredi faizlerinin düşmesi için Merkez Bankası'nın zorunlu karşılık oranlarını düşürmesi gerekmektedir. Öte yandan, 2013 yılında büyüme daha çok iç talep ile mümkün olabilecektir. Bu durum dikkate alındığında, düşük faiz-gerçekçi kur politikasına her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulacağı görülmektedir. Bu yönde uygulanacak politikalar, sadece esnaf sanatkarlarımız için değil, ülke ekonomisi açısından da büyük önem taşımaktadır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Esnaf ve sanatkar destekleme stratejisi (03 Ocak 2013)
- 2012’nin ekonomik gelişmeleri (20 Aralık 2012)
- İş Güvenliği Kanunu, işyerlerinde azami güvenliğin sağlanmasını hedefliyor... (13 Aralık 2012)
- Ticari araçlara kış lastiği zorunluluğu (06 Aralık 2012)
- 'İESOB Esnaf Kart' kazandıracak (29 Kasım 2012)