Hayallerimiz, Ibn-i Haldun, El- Arabi vs!
Sevgilim, 'Seninle tanıştıktan sonra hayal kurmayı bıraktım' dedi.
Birden içimi tarif edilmesi çok zor bir sevinç kapladı. Öyle ya, tüm hayallerini gerçekleştirmiş olabilirdim!
Ama havadaki sigara dumanının dağıldığı bir an bile geçmeden içimi hüzün kapladı ve aklıma Batı'da Aben-Rüsd ya da Averroes olarak tanınan İbn-i Haldun'dan aktarılan bir anekdot geldi!
Araplar, Aristo için Şeyh El Reis yani büyük usta sıfatını kullanırlar. İbn-i Rüşt'e de Şarih El-Reis derler, büyük yorumcu anlamında. İşte bu ihtişamlı filozof İbn-i Rüşt'ün cenazesine katılan yine batılıların Dr. Makximus diye tanıdığı El-Arabi, bir katırın üstündeki tabutun ağırlığını dengelemek için öbür tarafa da İbn-i Rüşt'ün yazdığı kitaplar konulunca, kendi kendine ölüm ve kitaplar hakkında düşünür: Tüm ömrü boyunca yazdığı kitaplarla tartılan bir ceset, pıhtılaşmış kanın iz düşümü olarak sayfalarda kuruyan mürekkep. Ölümün soldurduğu bedene bedel sarı kağıt tomarları.
SEVINÇ GÖZYASLARI DÖKTÜ
Endülüs'de doğan ve İşbiliye'de (Sevilla) büyüyen El-Arabi, ataları Arap olduğu için bu isimle anılmış. Eğitimini, Endülüs, Şam, Bağdat, Konya ve Mekke'de tamamlayan, giderek de âlim olarak tanınmaya başlayan Arabi, gerçek bilginin sadece akıl ile vücuda gelmediğini, bilginin daha çok tasavvuf yoluyla elde edilebileceğini savunuyordu.
Cordoba'da kadı makamında olan İbn-i Rüşt, kentte olduğunu öğrendiği ve daha çocukluk yıllarından itibaren gördüğü rüyalar ve hayaller ile o ana kadar gelmiş geçmiş tüm alimlerin tanımlamadığı uhrevi gerçekleri sohbetlerinde dile getiren genç alim El-Arabi'yi görmek ister. O, karşısına gelince saygıyla buyur edip oturtur ve heyecan ile 'evet mi' diye sorar. Arabi, 'evet' diye yanıtlar. İbn-i Rüşt huşu içinde kendisinin düşüncelerinin genç ve ünlü Arabi tarafından da paylaşıldığını sanarak sevinç gözyaşları döker. Çünkü İbn-i Rüşt'e göre, gerçek bilgi, akıl yoluyla elde edilebilirdi. Ancak bu durumu gören Arabi, kendisinin yanlış anlaşıldığını idrak eder ve hemen 'hayır' der...
'EVET VE HAYIR' YANITI
Hayal kırıklığına uğrayan İbn-i Rüşt soruyu biraz da kuşku içinde, açıkça bir kez daha sormak ister ve 'İlahi ışık, akıl yolu ile keşfedilebilir mi?' dediğinde aldığı yanıt 'evet, hayır' olur! İşittiği sözcükler karşısında oldukça şaşıran İbn-i Rüşt afallar. İbn-i Arabi, 'evet ile hayır arasında ruh maddeyi terk eder, baş da bedeni' diye devam eder. Siyaset, tıp, din, hukuk ve felsefe dahil birçok alanda yaşamı boyunca 150 kadar eser kaleme alan İbn-i Rüşt lbette, El-Arabi'nin 'evet ve hayır' yanıtından neyi kastettiğini, hangi anlamda ruhun maddeyi, başın bedeni terk ettiğini anlamakta gecikmez.
KAMIL INSANLARA ÖZEL
İbn-i Rüşt, tam bir Aristo hayranıdır.
Hatta, Aristo'nun bazı görüşlerinde bariz yanlışlıkları tespit ettiğinde bile, filozofun kendi sisteminin bütünlüğü içerisinde doğru olduğunu dile getirir.
Aristo'nun sonraki yüzyıllarda Batı'da tanınması O'nun eserleri sayesinde olur. Asıl amacı ise din ile felsefeyi birbirinden bağımsız olarak ele almaksızın ikisi arasında birinin, diğerini geçersiz kılmayacağı sağlam bağlantılar kurulabilmesini sağlamaktır. El-Arabi, bir sufizm neferi olarak, kainatı hayal aleminde bir hayal olarak tanımlar.
O'na göre dünya bir rüyadır, rüya görmek için de uyumamız gerekir. Nasıl rüyadayken, koşmayı, konuşmayı, müzik dinlemeyi, yemek yemeyi yani her türlü aktiviteyi yapmamıza rağmen, gerçekte tüm duyularımız kapalıdır; bunun gibi, yanılsamadan öte bir şey olmayan dünyayı anlamak için de duyuların ötesine geçerek sır perdesini aralamak gerekir. El- Arabi'nin 'fena' dediği bu aşama, aklın, mantığın ve duyuların esaretinden kurtulan kamil insanlara özel bir durum olarak El fena fil Müşaheda kitabında ayrıntılı olarak anlatır. İşte, 'evet ve hayır' arasındaki bir anlık zamanda, varlık ve yokluğu yaratan sır vardır, bu da 'mutlak gerçeklik'tir... El -Arabiye'ye göre, bu hayal dünyasında hepimiz uykudayız, ölünce uyanacağız! Belki, Sevgilim de 'hayal kurmaktansa' bizzat 'hayal dünyasında yaşamayı' tercih etmiştir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.