Türkiye’nin eski sorunu yeni sınavı mülteciler
Türkiye'nin Osmanlı Devleti'nden gelen hoşgörülü iklimi, yıllardır çok farklı amaçlara hizmet eden gruplarca kullanılmaya çalışıldı. Kimi zaman Kürt-Türk, kimi zaman Alevi-Sünni ayrımcılığı ile kimi zaman da suni sağ-sol çatışmaları yaratılarak ülkemizin gencecik evlatları heba edildi. Bu ayrımcı anlayış, çoğu zaman da politik çevrelerce oy malzemesi haline getirildi. Ülkemizin üzerine kurulduğu coğrafya, demografik çeşitliliği itibariyle de karışıklık yaratmaya müsait topraklar olarak görüldü hep... Oysa Türkiye'de Ortadoğu'nun yüzyıllardır bitmeyen savaş ve çatışmalarının yanıbaşında o karmaşadan çok farklı bir iklim vardı. Ve bu sayede her ne kadar kaosun içine çekilmeye çalışılsa da kuruluşundan bu yana dik ve sağlam durmayı başardı...
POTANSİYEL OY MALZEMESİ
Ancak son dönemde yine oy potansiyeli olarak görülen bir siyasi eğilim söz konusu ülkemizde. Sınırlarımızın dibinde yaşanan iç savaş nedeniyle ata topraklarını, evlerini terk edip mülteci olarak yaşamak zorunda kalan Suriyeliler, tam 11 yıldır özellikle Güneydoğu'daki kentlerimiz ve metropollerin kabul edilmesi gereken bir gerçeği oldu. Türkiye yıllardır Suriyelilere yönelik politikaları nedeniyle uluslararası toplumun takdirini topladı. Bu takdir, özellikle Avrupa'yı mülteci yükünden kurtarmış olmanın bir sonucu olarak görülebilir elbette ancak burada unutulmaması gereken bir gerçek var. Ülkemizde ne hükümetler ne de vatandaşlar Avrupa'ya yaranmak ya da oradan ekonomik destek almak için sınır kapılarını açmadı. Bizler, topraklarımızın dibinde bir devletin acımasızca kendi insanını katletmesine, küçücük çocukların anasız babasız bırakılmasına göz yummayıp o çaresiz insanlara yaşamın kapılarını açtık. Nitekim, buradan daha iyi bir hayat umuduyla Avrupa yollarına düşenler de ya kapıdan geri çevrildi ya da cansız bedenleri gelip yine bizim kıyılarımıza vurdu.
KAÇINILMAZ BİR GERÇEK
Yani mülteci gerçeği, yanıbaşında savaş olan her ülkede olabileceği gibi bizim ülkemizde de kaçınılmazdı. Şu anda Ukrayna'dan komşulara geçiş nasıl kaçınılmazsa o günün şartlarında da Türkiye'nin Suriyelilere sırtını dönmesi beklenemezdi. Geçen sürede hep savaş mağduru olarak görülen ve hoşgörüyle yaklaşılan mülteciler üzerinden son dönemde çirkin yakıştırmalar ve provokasyonlarla algı operasyonu yapılmak isteniyor. Sahte hesaplarla Suriyelilere tacizci, sapık, hırsız yaftası yapıştırılmaya çalışılıyor. Sosyal medya üzerinden dolaşıma sokulan fotoğraflarla sahilde nargile içen Suriyeli gençler vatan haini ilan ediliyor. İsminin önünde profesör, akademisyen yazan bazı kişiler televizyon ekranlarına çıkıp Türkiye'de bir şekilde çalışıp üreten ya da iş kurup istihdam yaratan Suriyelilere atıp tutuyor.
VAATLER HAVADA UÇUŞUYOR
Partilerin grup toplantılarında muhalefet liderleri seçimi kazanırlarsa mültecileri hemen ülkelerine göndereceklerine dair vaatler savuruyor. 11 yıldır vatansız kalmış insanlar üzerinden söylenmemiş ne varsa hepsi art arda sıralanıyor. Sanki biri gizli bir düğmeye basmış gibi herkes tek bir dilden mültecilere yükleniyor. Öyle ki siyasetteki tek varoluş nedeni yabancı düşmanlığı olan proje partiler bile türedi. Kendini milliyetçi olarak tanımlayan vatanseverler nefret söylemleri üzerinden organize edilmeye çalışılıyor. Bugüne kadar ekonomik, siyasi birçok sınamaya maruz kalan Türk halkı bir de mülteciler üzerinden sınanıyor. 2023 seçimleri yaklaşırken Türk siyasetinin de bu yönde evrilmesi isteniyor. Ancak birkaç adli vaka üzerinden savaş mağduru bir ülkenin insanları hakkında genelleme yapılması son derece tehlikeli ve haksız olur. Çünkü iyilik ya da kötülük milletlere göre değil insanlara göre değerlendirilebilir.
ÖZDAĞ VE PARTİSİ DÜŞMANLIĞI KÖRÜKLÜYOR
ZAFER Partisi lideri Ümit Özdağ, milliyetçilik kisvesi altında uzun süredir mülteci düşmanlığını körüklemeye çalışıyor. Suriyelilerin gelecekte Türkiye'nin demografik yapısı açısından büyük bir tehlike oluşturacağını savunuyor.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.