Fransızların üç şeyi güzeldir bana göre. Dillerinin aksanı, şarkıları ve kruvasanları. Fransa'da özellikle sevdiğim üç yer vardır. Biri tüm Paris, biri Nice'in doğusuna düşen Ville France bölgesi, biri de Provance'daki "La Colombe D'or" adlı tarihi restoran...
Sarkozy isimli bir çirkin adam çıktı diye Fransa'nın sahip olduğu güzelliklere sırt çeviremem ya da seviyorsam "sevmiyorum" diyemem. Yalan söyleyemem.
Fransız kızlarının güzelliği konusunda pek fikrim yok. Hiç Fransız sevgilim olmadı. Ama ilk gençlik yıllarımda Jean Seberg, Brigitte Bardot, Mylene Demongeot, Michele Mercier, Catherine Deneuve, Jacqueline Bisset hayranı olduğumu unutmadım. Şimdilerdeyse Sophie Marceau, Laetitia Casta ve Marion Cotillard'ı pek beğenirim.
***
Sarkozy isimli çirkin adam kendi ülkesinden bir Fransız kızı beğenemediği için bir İtalyan kızına aşık olup evlenmiş. Carla Bruni'ye. Allah mesut etsin. O gönül işidir, karışılmaz. Ama çirkin politikacı olup başka ülkelere saldırmaya başlarsan adama "Dur!" derler, "Haddini bil!".
Seçimlerde oy alabilmek için 557 üyeli Fransa Meclisi'nden 38 milletvekili oyuyla kendi başbakanının ve dış işleri bakanının bile "Aptal Yasa" dediği, saçma sapan bir yasa çıkartmak, huzuru bozmak, Fransayı hem kendi yurttaşlarının hem de dünyanın gözünde çirkin hale getirmek ancak Sarkozy gibi çirkin birinin işi olabilirdi. Gazetelerin attıkları "Azgın Azınlık", "45 Manyak", "Aptallığa 38 Evet" manşetleri az bile.
***
Ben Edith Piaff'ı, Yves Montand'ı, Gilbert Becaud'yu, Charles Aznavour'u dinlemeyi pek severim. Müziğe ilk adım attığım yıllarda Herve Vilard, Alain Barriere, Sylvie Vartan, Johnny Hallyday, Richard Anthony, Michelle Polnareff, Françoise Hardy şarkıları vardı mest olduğum. Hala da severim.
Oysa neler okumuşluğum var Fransızlar hakkında. Cezayir'de 2 milyon insanı toplu katliamlarla öldürmelerinden, 300 bin kadına tecavüz etmelerine, Kamboçya, Afrika ve Kanada'da on milyonlarca insanın katledilmesinden onların sorumlu olmalarına kadar. Hatta Vietnam'ı kendileri ele geçiremeyince, Çin'le kapışmamak için tüm imtiyaz ve güçlerini Amerikalılar'a devretmeleri ve aslında 4 milyon insanın ölümüne Fransızlar'ın neden olmalarına kadar...
Ve yakın zamanda Ruanda'da 2 milyon insanın birbirini kesip öldürdüğü iç savaşın kışkırtıcısının, silahları temin edenlerin Fransızlar olduğuna kadar...
Ama ben hiç bir zaman Fransız halkını suçlamadım. Ben Fransız halkına düşman olmadım, ben onları, onların ürettiklerini sevmeye devam ettim. Pisliklere bulaşan politikacılar ya da yöneticilerle Fransız halkını birbirine karıştırmadım...
***
George Bizet'yi severim. Leo Delibes'yi de. Francis Lai'in film müzikleri kadar, Paul Mauriat'nin, Michel Legrant'ın gözüm gibi sakladığım long play'leri de beni çok etkilemiştir. Biz Patricia Carli'nin müziği üzerine yerleştirdiğimiz Yahya Kemal Beyatlı'nın "Sessiz Gemisi"ni de hala yürekten seslendiriyor ve içimiz titreyerek dinliyoruz...
"Sous Le Ciel De Paris"nin kıvrak melodisi bizi coşturmaya devam ediyor. Becaud'nun "Nathalie"si, Piaff'ın "Milord"u, Aznavour'un "La Mamma"sı hala favoriler listemizin ilk sıralarında. Kulaklarımızdan "Belle" şarkısının tınıları hiç silinmiyor... Cezayir asıllı Fransız şarkıcı Enrico Macias'ın en az 50 şarkısına Türkçe sözler yazıp dilimize dolamışızdır. Marc Aryan'ın şarkılarını yıllarca söylemişizdir. Serge Gainsbourg'la birlikte seslendirdiği "Je T'aime Moi Non Plus"dan beri Jane Birkin'i unutmamışızdır... Mısır asıllı Fransız şarkıcı Dalida'nın şarkıları hala çalınıyor...
***
Sarkozy ve onun gibilerin çirkinlikleri yanlarına kar kalmayacak. Onlara en güzel cevabı halklar verecek. Çirkinlikler yok olmaya mahkum. Ama güzellikler ebediyen yaşayacak.
Tıpkı Louvre Müzesi'ndeki "Mona Lisa" tablosu, Paris'teki Eiffel Kulesi ve Notre Dame Katedrali gibi.