Geçen hafta sonu İzmir'deydik. Sevdiğim şehirde, sevdiğim insanlarla birlikte olmak ilaç gibi geldi. Sevdiğim otelde kaldık. Timur'un Kordon Oteli'ni çok seviyorum. Sevdiğim restoranda yemek yedik. Deniz Restoran'da yemek yemezsem İzmir seyahatim eksik kalıyor.
Jenya ve Özhan'ın nikahında yıllardır görmediğim dostları gördüm. İmza günümde İzmirli arkadaşlarımla hasret giderdim. Her şey güzeldi...
Alsancak'taki Yakın Kitabevi eski evimin 100 metre gerisinde. Sevgili Yaşar Ürük aracı oldu, Levent Salıcı'yla öyle tanıştık. Levent çok hoş bir mekan yaratmış. "Niye benim ilk gençlik yıllarımda mahallemde böyle bir kitapçı yoktu" diye hayıflandım.
Kuzenlerimin neredeyse hepsini gördüm. Benim kader mahkumu arkadaşım Hulusi yine yanımızdaydı. Şimdiye kadar Hulusi'ye iş verecek bir dost çıkmadı koca İzmir'de. Ben de bu işe şaşıyorum. O kadar hatırımız yok mu kimsede diye düşünceye dalıyorum. Sahi Aysun'la benim sahip çıktığımız Hulusi'ye el verecek bir dost çıkmayacak mı koca İzmir'de?
***
İki günün özetini bir çırpıda anlatıverdim. Ama düğünde karşılaştığım Tayfur Göçmenoğlu'nun kitabını ballandıra ballandıra anlatmam gerekiyor. Kısa kesemem...
Sevgili Tayfur ya da Tayfur abiyle 1970'lerin başında Gelincik Gazetesi ve Devir Mecmuası'nda birlikte çalıştık. Ben müzik sayfası için yazılar yazar, röportajlar yapar, listeler hazırlardım, o da sayfalara yerleştirirdi. Onunla çalışmak benim için büyük bir zevkti. Ondan çok şey öğrenmişimdir. Hatta ilk renkli fotoroman fikri ondan ve rahmetli Hüseyin Baradan'dan çıkmış o fotoromanda beni Ayla Dikmen ve Arzu Okay'la oynatmışlardı...
***
Tayfur Göçmenoğlu bana bir kitap yolladı. Üç yıl önce çıkarmış. Haberim yoktu. 864 sayfalık bir magazin nostaljisi. Kitabına "O Yıldızlar Hiç Sönmesin" adını vermiş.
Sinema, tiyatro ve müzik dünyasından tonla isim ve tonla fotoğraf. Tayfur'un sansasyon yaratma düşüncesi olmadan yazdığı notlar. Kitabın içine bir dalıyorsunuz, çıkamıyorsunuz. Günlerdir sayfaları heyecanla karıştırıyor ve "İyi ki böyle bir kitap çıkarmışsın" diyerek sevgili arkadaşıma dua ediyorum.
Göçmenoğlu önsözünde: "Kitapta yer alan anılar, silik, cılız, önemsiz ya da yavan sayılabilir. Ancak ben onları aksine önemsiyorum" diye yazmış. Ve eklemiş: "Unutmak ve harcamak, bizim ne yazık ki en büyük hasletimiz. Buna hakkımız olmamalı. Bir zamanlar gönül verdiğimiz, ayakta alkışladığımız o insanları, 'bu dünyadan göçüp gittiler' tevekkülüyle bir kalemde silip atmak ne kadar doğru olur ki... Evet.. Bu yıldızlar hiç sönmesin. Yüreklerimizde sürekli parlayıp dursun. Dünümüzü parlattılar, geleceğimizi aydınlatsınlar."
Kitap anladığım kadarıyla piyasada satılmıyor. Sipariş için bir telefon numarası var. (542-795 63 52). Özellikle 60-70 ve 80'li yılların bir magazin nostaljisini yaşamak isterseniz bu kitabı edinin. Hiç de pişman olmayacaksınız...
ACIMASIZ TANRI
İstanbul'a döndükten sonra yaşadığımız en güzel etkinlik 14. İstanbul Film Festivali'nin açılış gecesindeydi. O akşam Roman Polanski'nin "Carnage-Acımasız Tanrı" adlı komedi-drama filmini izledik. Oyunculardan özellikle Kate Winslet ve Jodie Foster muhteşemdi. Çok ustaca yazılmış bir tiyatro metni yönetmen Polanski'nin elinde bir sinema şaheserine dönüşmüş. Hayran kaldık. Venedik Film festivali'nde "Little Golden Lion" ödülüne layık görülen filmi üstelik Amerika'da vizyona girmeden iki gün önce seyrettik... Seksen dakikanın nasıl geçtiğini anlamadan... Değişik bir film... Rahat bir zamanınızda gidin. Hem gülecek, hem de insanoğlunu bir kez daha tanıyacaksınız...