Diana Ross'un birlikte çalıştığı ve şöhreti yakaladığı Supremes grubunun temel taşı Mary Wilson, şöyle bir söz söylemiş: "Mutluluk, yapacak işi olmamak değil, yapacak çok işi olup hiç birini yapmamaktır".
Bir süredir galiba ben çok mutluyum. Planladığım bin tane iş var ve ben şu sıralar hiç birini yapmıyorum.
Yapmıyor muyum ya da yapamıyor muyum, bilmiyorum ama bir haftaya kadar sıcaklara da alışıp kolları sıvayacakmışım gibi geliyor.
***
Gelecek hafta sonu Burhaniye- Akçay festivalinde konser vereceğiz. O yörede ilk konserimiz bu. 1966'da Ayvalık Çamlık Restoran'da koca bir yaz geçirmiş ve "Sol Anahtarları" olarak müzik yapmıştık. Akçay'ın buz gibi deniz suyunu hiç unutmadım. Şimdi yöre halkının ve müzikseverlerin karşısına çok güzel şarkılarla çıkmaya hazırlanıyoruz. Yakınlardaysanız bekleriz...
***
Bu arada kızımız İlkyaz da Bilgi Üniversite'sinden mezun oldu. Sinema televizyon bölümünü bitirdi ve 2 Temmuz'da kep atma töreni var. Mezuniyet ödevi olarak 14 dakikalık kısa metraj bir film yönetti. "Bir Kurabiye Masalı"nı ben çok sevdim. Bundan böyle hem kamera önünde, hem de kamera arkasında emek verecek ve kariyer yapmaya başlayacak. Zaten sulu gözlü oldum. Şimdi de kep törenine gözyaşlarımı biriktiriyorum...
***
Bazı akşamlar televizyon karşısına geçip izlediğim diziler ve yarışma programları vardı. Şimdi onları da noktalamak üzereyim.
İyi bir televizyon izleyicisi değilim ama bazılarıyla ilgili düşüncelerimi sizlerle de paylaşmak istiyorum...
Son iki yıldır kaçırmamaya çalıştığım iki dizi vardı. Biri sezon finali yaptı, diğeri de bitti. "Öyle Bir Geçer Zaman ki" dönem değişikliğiyle ve yeni yüzlerle eski etkisini yaratamayacaktır düşüncesindeyim. "Fatmagül'ün Suçu Ne" ise veda bölümünde beni hiç etkilemedi. Uzun geriye dönüşleri ile çok sıktı.
Oyuncularına, yönetimine, müziklerine alkış tuttuğum her iki diziyi hayata geçirenlere teşekkür ediyorum. Tek eleştirim madem dizi tuttu, uzatabildiğimiz kadar uzatalım düşüncesine. Bu nedenle zirvelerde dolaşan dizileri bazen yerlerde süründürüyorlar. Bu anlayış değişmeli...
***
Acun Ilıcalı'nın televizyon başarısına, başladığı noktadan bugün geldiği yere şapka çıkarmak gerek. Neredeyse attığı her adımda, yaptığı her programda benim diyen televizyonculara ders veriyor. Ekran karşısında doğal halinden, mütevazi kişiliğinden hiç bir şey kaybetmeden zirvelerde dolaşıyor. Onun yaşam öyküsünün günün birinde kitap haline getirileceğini düşünüyorum. Zeki ve çalışkan bir insanın tırnaklarıyla kazıyarak nasıl başarıya ulaştığını okumak gerek... Bakalım Acun, gelecek sezona bize ne sürprizler hazırlayacak?
***
Avrupa Futbol Şampiyonası şu ana kadar gollü geçen maçlara rağmen beni çekmedi. Bizim olmadığımız bir şampiyona heyecan vermiyor. Hazırlık maçında 3 gol attığımız Portekiz'in finale yürüyüşünü gördükçe, "biz niye yokuz?" diye hayıflanmıyor muyuz? İzlemekten zevk aldığım bir Ronaldo var bir de Mesut Özil. İkisi de Real Madrit'li...
***
Biraz da kedi muhabbeti yapalım. Evimizin 11 yaşına gelen bir Çinçila İran kedisi var. Aysun'un kedi fobisine son veren Cino'muz...
Evden çıkmaz, başka kedilerle teması olmaz. Üç ay önce sokak kedilerimizden Alaca'yla, kızı Beyaz gelip bahçemizde ve merdiven altında doğum yaptılar. Dört artı iki, toplam altı yavruyla üç aydır perişanları oynuyoruz. Aysun ve İlkyaz aşka gelip yavruların sorumluluğunu üstlenince evin rüzgarlığını onlara tahsis etmiş olduk. Biz eve bahçe kapısından girip çıkıyoruz. Her biri hastalandıkça ben veterinerleri ziyaret ediyorum. Artık kedi sağlık uzmanı oldum. Bu altı yavruya yeni birer yuva bulmadıkça ve Alaca ile Beyaz'ı kısırlaştırmadıkça bize huzur yok.
Anlayacağınız durum vahim ve benim son günlerde "imdat" diye bağırmaktan sesim kısıldı.
***
Son sözü 17. Yüzyıl Fransız şairlerinden La Bruyer'e bırakalım: "Mutlu olmak mı istiyorsun? Yapman değil, yapmaman gereken öyle çok şey var ki!"