Kızın çok güzel lacivert gözleri vardı. Daha ilk karşılaştıkları anda iki okun kalbine saplandığını hissetmişti delikanlı. Ya sapsarı saçları? Rüya alemine sürüklendiğini hissetti. Tarif edemeyeceği bir duyguya sürükleniyordu. İlk görüşte aşk dedikleri buydu herhalde...
***
Delikanlı 19 yaşında bir öğrenciydi. Kız da aynı yaşlarda. Taksim Gazinosu'nda karşılaşmışlardı ilk kez. Necip'di erkeğin adı. Kız Alman'dı. Sıcaktan kavruluyordu İstanbul 1928'in Temmuz ayında. Bu tanışıklık "Mazi"nin doğma nedeni olacaktı...
***
Fabrikatör baba kızını gönlü olmadan biriyle evlendirmeye karar vermiş. Kız direnmiş. Bakmış sözünü dinleyen yok. İstanbul'a kaçmış Almanya'dan. Öykü 60-70'lerin Türk filmleri gibi. Sanki bir Sefa Önal senaryosu. Necip'le tanışmışlar ve aşk bacayı sarmış.
Tanıştıklarının on beşinci günü kız ipek gibi sarı saçlarını Necip'in dizinin üzerine yayarak, lacivert menekşe renkli gözlerini sevgilisinin gözlerinin derinliklerine çevirerek uzun uzun bakmış ve ağlamaklı bir sesle: "Necip içim sıkılıyor" demiş. "Kalbim göğsümü parçalayacakmış gibi vuruyor. Bana öyle geliyor ki seni bir daha göremeyeceğim."
***
"Saçmalama" demiş Necip. Kızı teselli etmiş. Üç gün sonra buluşmak üzere ayrılmışlar. Her ayrılış sonrası olduğu gibi buluşma gününü üç gün değil otuz yıllık bir hasretin doğurduğu heyecanla geçirmiş Necip. Randevu yerinde saatlerce beklemiş. Ne gelen var ne giden.Deli gibi koşmuş kızın kaldığı pansiyona. Ev sahibi madam, hiç bir adres bırakmadan memleketine gittiğini söylemiş kızın. Babasıyla nişanlısı gelip götürmüşler kızı...
***
Necip pansiyondan ayrılıp saatlerce yürümüş sonra evine dönmüş. Evi İstinye'de. Vapur iskelesinin yanındaki ahşap apartman. Bu yalı babasının. Alt katta Ekrem ve Cemal Reşit Bey kardeşler oturuyor. Hikayenin gerisini Necip anlatsın:
"Karşıki sırtlardan yükselen mehtabın, akan sulara serptiği sarı parlak benekler koyu yeşil dalgaların üstünde kah uçuşuyorlar, kah batıp biraz sonra yine beliriyorlardı. O zaman sağlam olan gözlerimi, bu sarı pırıltıların üstünde tesbit ettim: zerreler büyüdü ve karşımda bana iki satır mektup bile yazmadan meçhule uçup giden sevgilinin hayali belirdi. Bir müddet ona baktım. Az sonra bu hayalle gözlerimin arasında gittikçe kalınlaşan bir buzlu cam belirdi. Zira ağlıyordum. Kafamın içinde akisler yapan melodinin peşisıra hemen piyanoya oturdum. Ve ilk tangomu, "MAZİ"yi besteledim."
***
Aşk hikayesini anlattığımız delikanlı ilk Türk tangosu "Mazi"yi besteleyen, 11 tangoya imza atmış, bir keman sanatçısı. Necip Celal Andel... Üç gün önce onun 56'ıncı ölüm yıldönümüydü. Dün de bir usta tango yorumcusu Şecaattin Tanyerli'nin 18'inci ölüm yıldönümü...
Tanyerli'nin en güzel yorumladığı tangolardan biriydi "Mazi". Necip Celal'in 19 yaşındayken 1928'de bestelediği bu tangoya Necdet Rüştü Tara söz yazmış ve bu ilk Türk tangosu ilk kez 1932 yılında Seyyan hanım tarafından seslendirilmişti.
Geçenlerde CRR'de Opera Twins'in verdiği konserde tanıştım Necdet Rüştü Tara'nın kızıyla. İlerleyen yaşına rağmen babasının sözlerini dinlemek için konsere gelmişti.
***
Necip Celal ve Şecaattin Tanyerli'nin ardı ardına gelen ölüm yıldönümleri bana menekşe gözlü Alman kızının dramını hatırlattı ve sizlerle paylaşmak istedim.
***
Dün bir başka yıldızın ölüm yıldönümüydü. İzmirin simgelerinden Dario Moreno'nun.
Konak Belediyesi'nin himayesinde, sevgili Sancar Maruflu'nun önderliğinde lokmalar döküldü, Asansör semtindeki Dario Moreno sokağında şarkılar söylendi ve ben ne yazık ki orada değildim...
İnşallah gelecek yıl kısmet olur...