Yılmaz Erdoğan'ın 'Neşeli Hayat'ını eleştirdiğim dünkü yazımdan sonra kimi arkadaşlarım, "Yahu hiç mi iyi tarafı yoktu filmin. Tamamen olumsuz yaklaşmışsın" diyerek, bazı yazarların düzdüğü övgüleri hatırlattılar hafif yollu.
Elbette filmin beğenilecek tarafları da vardır. Örneğin son dönem Türk sinemasının gözardı ettiği bir yaşam kesiti ön plana çıkarılmış ve günümüzde izi silinmekte olan, feleğin darbesine rağmen yüreği tertemiz kalmış bir Rıza Şenyurt karakteri yaratılmış.
Ama sorun şurada ki, bir insan hikayesini iki saat boyunca izletecek heyecan dalgaları yaratmayan, sıradan, modası geçmiş ve çok bilindik olayların art arda dizildiği bir kurguyla çekilmiş Neşeli Hayat...
Böyle olunca, Yılmaz Erdoğan'ın daha önceki film, dizi, oyun ve hatta şiirleriyle kafamızda şekillenen sanatçı kimliği bir anda tartışılır bir hal aldı. Çünkü onun hayatı yorumlayışında alışkın olduğumuz yaratıcılığı ve ince zekasıyla yaptığı dokunduruşlar Neşeli Hayat'ta yerini tek düzeliğe bırakmış gibiydi. Ben Yılmaz Erdoğan'ın sanat üretimlerinde ilk kez bir kurulukla karşılaştığım için bu kadar şaşırdım belki de...
BÜYÜK SANATÇI
Filmin keyif aldığım sahneleri ise Cezmi Baskın'ın oynadığı bölümlerdi. Kızını hamile bırakan genci, tüm masrafları karşılayarak düğün yapma şartıyla bağışlayan aşiret babası rolündeki Cezmi Baskın, o kısacık bölümdeki oyunculuğuyla salondaki herkesin hayranlığını bir kez daha kazandı.
'Beynelmilel'deki performansıyla parmak ısırtan ve ıÜüPakistan'daki Uluslararası Film Yarışması'nda Leonardo Di Caprio'nun elinden en iyi oyuncu ödülünü alan Cezmi Baskın, Neşeli Hayat'ta ise sadece iki kısa bölümde görünerek, rolün değil, sanatçının küçüğü büyüğü olabileceğini kanıtladı.
Cezmi Baskın'ın, rolü gereği 'baskın' bir karakter olmasının da izleyiciyi etkileyici bir tarafı var. Zira esas oğlan Rıza Şenyurt'un, film boyunca sıyrılamadığı o silik kişiliği, bir süre sonra iyice sıkıcı hale geliyor.
Seda Belendir'e hayran kaldık...
Geçtiğimiz cuma, İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin 'Mozaik Topluluğu' tarafından verilen 'Noel Konseri'ne katıldım. Ünlü Alman şef Hans Joachim Gallus'un da solist olarak yer aldığı konserde, Haendel, Bach, Gluck, Mozart gibi dünyaca ünlü klasik bestecilerin arya ve düetleri seslendirildi.
Tuğçe Özaytekin'in kuş gibi çembalodan piyanoya, piyanodan orga konarak solistlere mükemmel eşlik ettiği gecede, bariton Gallus'un yanı sıra soprano Seda Belendir, soprano Sevinç Sayın, mezzosoprano Ece Özaktuğ da şarkılarıyla keyifli bir yılsonu konseri geçirmemizi sağladılar.
KEYİF ALDIK
Ama içlerinde biri vardı ki, tüm salon onun sesine ve yorumuna adeta bayıldı. Sözünü ettiğim sanatçı soprano Seda Belendir'di... Güzel sesiyle öylesine hissederek, öylesine yüreğimizi titreterek yorumladı ki o aryaları, ben sabaha kadar sürse kendisini keyifle dinlemeye razıydım.
Hatta şimdiye kadar neden solist olarak dinlediğimiz seslerin arasında Belendir'e hiç rastlamadığımı sorgulayarak kendimce hayıflandım. Sonradan öğrendim ki kendisi operanın koro sanatçısıymış.
Umarım bundan sonra, sesi ve yorumuyla içimizdeki tüm duyguları ayaklandıran Seda Belendir'in solist olarak görevlendirildiği başka etkinliklere de katılma şansı buluruz. Zira o sesin sadece koronun içinde eriyip gitmesi, İzmirli operaseverler için gerçekten büyük kayıp.