• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Sokaklar onlar için daha da güvensiz FİLİZ İÇKE ÖNAL

Sokaklar onlar için daha da güvensiz

filizicke@hotmail.com Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 16 Kasım 2009, 17:08
Delik deşik yollar, yanmayan sokak lambaları, yavaş yürümelerine katlanamayan sürücüler... Bunların her biri yaşlılarımızı mecburen eve kapatan sebepler. Oysa uzmanlara göre yaşlılığı hızlandıran en önemli faktör sosyal yaşamdan kopmak

Psikiyatrinin daha çok yetişkin ve çocuk sorunlarına yoğunlaştığı ülkemizde, yaşlı psikiyatrisi de yaşlılarla ilgili ihmal edilen birçok konudan biri. Çalışmalarını Amerika'da sürdüren Yaşlı Psikiyatrisi Uzmanı Doçent Dr. Çağrı Yazgan'la ülkemizde yaşlılığı konuştuk.
Dr. Çağrı Yazgan'a göre yaşlılarımızın en büyük sorunlarından biri sosyal yaşamda yer bulamamaları: "Özellikle büyük şehirlerde kadınların sosyalleşme alanı ev gezmeleri ile, erkeklerin sosyalleşebileceği alanlar ise kahvehane ve camilerle sınırlı. Camiler de çok sosyal ortamlar değiller. Daha çok ibadet ağırlıklı ve sosyallik biraz daha kenara itilmiş durumda. Oysa Amerika'da kiliselerde ibadetin yanı sıra çok ciddi sosyal etkinlikler düzenleniyor. Bu da yaşlıları toplumda daha aktif ve mutlu kılıyor." "Ama zaten yaşlılarımız da evden pek çıkmıyor" diyecek oluyorum ki, Çağrı Hoca'nın cevabı hiç gecikmeden geliyor: "Çıkmaları için olanak da yok zaten. Kimsenin onlara saygısı yok çünkü. Yollar delik deşik, yürüyemez. Ne araba yol verir, ne yaya. Tabii bir de yaşlı iseniz kötü niyetli birinin elinizden çantanızı kapma riski daha yüksek. Bu şartlar altında evden çıkmıyor diye yaşlıya mı kızmalıyız?"
-Yaşlılık ne zaman başlıyor? Dünya Sağlık Örgütü, yaşlılığı "65 yaş ve üzeri" olarak tanımlıyor. Hatta sınıflamaları var bu konuda. Siz yaşlılığı nasıl tarifliyorsunuz?
Yaşlılığı psikolojik ve biyolojik olarak iki ayrı evrede ele almak lazım. Yaşlanmayı ortalama 65 olarak görüyorlar ama psikolojik yaşlılık; kimi insanda 40 yaşında, kimi insanda 80 yaşında başlıyor. Yani bir yandan tamamen hissettiğinizle ilişkili bir şey yaşlılık. Bir yandan da beyninizin ne kadar işlediğiyle, beyninize ne kadar baktığınızla ilgili.
Dünya Sağlık Örgütü'nün belli bir yaş dilimi vermesindeki tek amaç; nüfusun çoğunluğunde 65 yaşından sonra yaşlılıkla ilgili şikayetlerin daha yaygın görülmesi.
65 yaşından sonra 3 gruba ayırabilirsiniz yaşlıları:
* Çok işlevsel
* Yarı işlevsel
* Aşırı derecede geri kalmış
Genele baktığımızda yaşlıların dağılımı bu üç sınıfta da hemen hemen eşit oranda görülüyor. O yüzden tek başına bir yaşlı kavramından bahsetmek zor. Çünkü yaşlı insanlar içinde de her insan farklı gruplara ait. O yüzden biraz daha farklı değerlendirmek gerekiyor. Karşınıza gelen yaşlı, hiçbir şeyden habersiz de olabildiği gibi, her şeyi sizden çok daha iyi kavrayabilen biri de olabiliyor.
-Yaşadığı çevreden hiç çıkmamış bir işçi emeklisi ile dünyayı gezmiş bir profesör emeklisi arasındaki fark gibi..
Hayır. Tam tersine kişi işçi emeklisi olup, profesör emeklisinden zihinsel olarak çok daha aktif vaziyette olabilir. Çünkü yaşlılık tamamen beynin ne kadar gerilediği ile de ilişkili biraz.
-Beyin işlevlerinin yavaşlaması cildimizin gevşeyip sarkması gibi yaşlılığın kaçınılmaz bir sonucu mu?
Tabii. Kaçınılmaz olarak bütün vücudumuzdaki hücreler ölüyor. üstelik vücudun her yerindeki hücreler kendini yenilerken, beyin hücreleri kendini yenilemiyor. Birisi inme geçirmişse ve beyin bölgesinde bazı hücreler bu inmeye bağlı olarak ölmüşse o bölge hayat boyu bozuk kalıyor.
Ayrıca görünüşte herhangi bir inme olmasa da, dışardan fark edilen bir travma olmasa da küçük damarların tıkanması ile kimsenin fark etmediği küçük küçük hasarlanmalar herkeste oluyor.
Beyinde bu hasarlanmanın nerede olduğu önemli. Bazısında çok önemsiz bölgelerde olabilir. Bazısında önemli bölgelerde olabilir ve önemli bölgelerde hasarlanma olan insanlar çok ciddi bir çöküş tablosu ile karşınıza çıkabilir.
-Yaşlılığa hazırlanmak diye bir kavramdan bahsedebilir miyiz? Mesela siz bu konunun uzmanı olarak yaşlılığa nasıl hazırlanıyorsunuz?
Yaşlılığa doğru hazırlanmak bebeklikten başlayabilecek bir şey belki. Biz de yapmıyoruz aslında. Çocukluk ve gençlik çağında beslenmesine fazla özen göstermiyor mesela çoğu insan. Yaşlılığa hazırlanmak, beyni korumaktan geçiyor. Yediğiniz içtiğiniz, yaptığınız şeyler beyni gerçekten hırpalayabiliyor. Beynin kanlanmasını mutlaka sağlam tutmak lazım. Damarlarını sağlam tutmak lazım. Kalbinizi nasıl koruyorsanız beyninizi de aynı şekilde korumalısınız.
-Beyin dostu yiyecekler var mı?
Benim bildiğim özel bir beyin dostu yiyecek yok. Ama vücut dostu yiyecekler var. Mesela kolesterol damarlarda tıkanmaya yol açan bir madde. Sadece kalbi değil beyni de tehdit ediyor. Çünkü beynin oksijenlenmeye ihtiyacı var. Bunun için de damarların sağlıklı olması gerekir. Damarlar sağlıklı olmazsa beyinde fark etmediğimiz küçük noktasal inmeler meydana geliyor. O sırada fark etmesek bile, bu inmeler yüzlerce olduğu zaman bir anlam ifade ediyor. Bir süre sonra kişi bunama tablosu ile karşınıza çıkabiliyor. Demek ki beynimizi korumak için damarlarımızı sağlam tutacağız. Kolesterolümüze dikkat edip, sağlıklı yiyecekler tüketeceğiz. Bir de hücrelerimize zarar veren serbest radikallere karşı antioksidan denen birtakım vitaminleri besinler yoluyla almak faydalı olacaktır. Vitamin E, üzüm çekirdeği, C vitamini.. Ama bunlar çok ispatlanmış şeyler değil. Günde kaç mg alacaksınız? Ne kadar yiyeceksiniz? Bunu net olarak ortaya koyan bir çalışma yok. Kavramsal olarak antioksidan özelliği olan brokoli, brüksel lahanası yemek de faydalı denebilir ama belki bunun için günde üç kilo brokoli yemeniz gerekiyordur. Bu konuda ne yazık ki yeterli veri yok.
-Bir şeyin ilaç olarak etki göstermesi için, dozunun olması gerekir değil mi?
Evet. Bu yüzden her öğün bir tutam brokoli yemenin hiçbir faydası olmayabilir. Cevizden bahsettiniz. Ceviz de iyi kolesterolü artırıyor denir mesela. Bunun dışında egzersiz yapmak önemli ama bütün bu saydığım şeyler, beyin hüvrelerini doğrudan etkileyen şeyler değil. Bunlar daha çok, beyin hücrelerini besleyen sistemi bozmamak için yapabilecekleriniz. Özetle kendinize bakmanız gerekiyor.

100'den geriye 7'şer 7'şer sayın
-Gereksiz ezber yapmak, mesela gerekmediği halde bir sürü telefon numarasını hafızada tutmak beyne zarar verir mi? Gereksiz bilgiyle doldurmak hafızayı kötüye kullanmak mıdır?

Yararı olmayabilir belki ama zararı olduğunu da düşünmüyorum. Bilginin depolanmasının hafızaya faydası yok ama işlem yaparsanız faydalı olabilir. Bellek iki ayrı şekilde çalışır. Depolama yapan belleğin yanı sıra bir de "çalışan bellek" diye bir şey var. Edindiğiniz bir bilginin üzerine, onunla bağlantılı bir başka bilgiyi eklemek gibi.
Mantıksal çıkarımlar yaparken ya da matematik problemi çözerken çalışan belleğimizi kullanırız. Mesela 100'den geriye 7'şer 7'şer çıkarma yapmak. Bu işlemi yaparken hem kaç çıkaracağınızı, hem de bulduğunuz en son sayıyı aklınızda tutuyorsunuz.
Direkt olarak bir telefon numarasını akılda tutmak ise farklı bir sistemle belleği kullanmak, ama bir zararı yok. Fazla bilgi depolamaktan dolayı beyniniz bir zarar görmez ama boşuna yorulmuş olursunuz. Elinizde bir not defteri varken illa ki aklımda tutacağım demek fazladan emek sarf etmek olur.

Zihnini çalıştıran daha geç yaşlanıyor

-Beyinde yaşlanmayı geciktirmek mümkün mü?

Eğer siz zihninizi zamanında çok çalıştırmışsanız, zihnini zamanında daha az çalıştırmış insanlara göre daha şanslısınız. Ya da doğuştan zeka düzeyi daha yüksek olanlar, zeka düzeyi daha düşük olanlara göre daha şanslı da diyebiliriz. Bu insanlarda yaşlılığa bağlı zihinsel faaliyetlerde yavaşlama biraz daha geç ortaya çıkabiliyor.

Emekli maaşları bakım masrafını karşılamıyor
-Ülkemizde yaşlılar, bakım hizmetlerinden yeterince faydalanabiliyorlar mı sizce?

Türkiye'de yaşlıya ciddi bir aile desteği var. Aslında Amerika'da da insanlar yaşlılarıyla çok ciddi biçimde ilgileniyorlar ama bir yere kadar. Bizde insanlar kendilerini parçalıyorlar biraz. Yaşlıya bakmak toplumsal bir gereklilik olarak görülüyor Türkiye'de. Bu bakış açısı bir yandan çok insancıl ama öte yandan yaşlısına bakım veren insanların da ciddi fiziksel ve ruhsal sorunları var. Ve maalesef Türkiye'de ciddi bakım almanız gerektiği zaman yaşlıyı götürebileceğniz çok fazla yer yok. Bu konuda devlet desteği yeterli değil. Bakımevleri ise tamamen parası olanlar için.
-Emekli maaşını bağışlamak yeterli olmuyor mu?
Maaşınız yetiyorsa evet. Maaşla çok bir şey karşılanmıyordu hatırladığım kadarıyla. Sonuçta evini bağışlamak da gerekebiliyor ama ikinci kuşağın durumu da çok iyi olmadığı için, evi kaybetmemek için bakımı kendileri vermek zorunda kalıyorlar.

Kimdir?
Dr. Çağrı Yazgan, 1966 yılında İzmir'de doğdu. Bornova Anadolu Lisesi'ni bitirdikten sonra tıp eğitimine Ege Üniversitesi'nde başladı. Marmara Üniversitesinde psikiyatri ihtisasını tamamladıktan sonra ABD Albert Einstein College of Medicine'da geriatri (yaşlı) psikiyatrisi üzerine çalışmalarını sürdürdü. 1999-2007 yılları arasında Marmara Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak çalıştı. 2007'de doçent oldu. O tarihten bu yana ABD'nin Indiana eyaletinde Ball Memorial Hospital'da Geriatri Psikiyatri ünitesininin Medikal Direktörü olarak görev yapıyor.

YARIN: YAŞLILARDA DEPRESYON NASIL ANLAŞILIR?



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.