Psikiyatri Uzmanı Dr. Nail Sarıoğlu, "Sağlık; hiçbiri diğerinden daha önemli ve üstün olmamak üzere fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik hali olarak tanımlanmaktadır. İnsanların ruhsal iyilik hali ile ilgilenmeyen hiçbir özel veya resmi sağlık sistemi etkili olamaz" diyor
Sokrates Psikiyatri Psikoterapi Özel Dal Merkezi'nden Psikiyatri Uzmanı Dr. Nail Sarıoğlu, ruh sağlığımız ve önemi üzerine, Yeni Asır Pazar okuyucuları ile şu bilgileri paylaşıyor:
Ruh sağlığı; erken çocukluktan, hatta anne karnından ölüme kadar devam eden ve düşünce, iletişim becerileri, öğrenme, duygusal gelişim, kendine güven gibi bir dizi süreci de ifade eden bir kavramdır. Birey yaşamını kendisiyle, ailesiyle, yakın çevresiyle, içinde yaşadığı toplumla ve yaptığı iş ya da görevi ile yoğun bir ilişkiler ağı içinde sürdürür. Eğer bu ilişkiler ağında:
- Denge,
- Uyum,
- Doyum,
mevcut ise birey ruhsal açıdan sağlıklıdır. Freud bireyin ruh sağlığı açısından sağlıklı sayılabilmesi için iki temel ölçütün;
-Çalışmak ve sevmek
olduğunu bildirmiştir. Bir kişinin ruhsal durumu o kişinin genetik yapısı ve yaşam deneyimlerinden etkilenir.
Ruh Sağlığını tanımlamak örneğin bir diabeti tanımlamak kadar kolay değildir. Çünkü aynı toplum içinde bile kültürel özelliklerin etkisi büyüktür. Ruh sağlığı tanımlamasındaki güçlükler ve bilgilerin sınırlılığından dolayı yalnız ülkemizde değil tüm dünyada ruh sağlığı hizmetlerinin gelişmesi diğer sağlık hizmetlerine göre geç olmuştur.
DAMGALANMA KORKUSU
Bununla birlikte ruh sağlığı alanında tedavi çok hızlı gelişmektedir. Yapılan çalışmalar davranış ve beyin arasındaki karmaşık yapının anlaşılmasına ve elde edilen bilgilerin uygulamada kullanılmasına zemin hazırlamaktadır. Günümüzde ruh sağlığı alanında etkin tedavi yöntemleri geliştirilmekte ve ruhsal bozukluğu olan kişiler tedavi edebilmektedir.
Fakat özellikle ülkemizde ruhsal bozukluğu olan kişilerin çoğunun tedavi hizmeti almadığı bilinmektedir. Bunun en temel nedenlerinden biri, toplumda ruhsal bozukluğu olan kişilerin "damgalanması" veya "damgalanma korkusu"dur. Bunun sonucu kişinin tedavi hizmetlerinden yararlanması sınırlanmakta, çalışma yaşamı, toplum kaynaklarına ulaşması, tedavi ve sosyal hizmetlerden yararlanma oranı düşmektedir. Ruh sağlığı bozulan kişi, genellikle duygu, düşünce ve davranışlarında değişik derecelerde tutarsızlık, aşırılık, uygunsuzluk ve yetersizlik yaşar. Normal bir kişide tutarsız, uygunsuz ve yetersiz davranışlar görülebilir. Hasta sayılabilecek kişide bu özelliklerin sürekli veya tekrarlayıcı olması, kişinin verimli çalışmasını engeller, kişilerarası ilişkilerini bozar.
Ruhsal bozukluklar açısından en önemli risk grupları arasında
- Yoksullar ve göçmenler
- Çocuk ve gençler
- Travmatize olmuş kişiler yer almaktadır.
Ruhsal bozukluklar hastayı, aileyi, sağlık sistemini ve genel anlamda toplumu ekonomik ve psikososyal açıdan önemli ölçüde etkiler. Uzun süre hastanede yatmaya bağlı olarak ekonomik maliyet artar, bireyin ve ailenin üretkenliği azalır... Dolayısıyla birey ve ailenin yaşam kalitesi düşer. Ayrıca, işsizlik, damgalanma ve insan hakları ihlallerinin en fazla görüldüğü alan yine ruhsal bozukluklardır.
Dünyada yaklaşık 500 milyon kişinin ruhsal ve nörolojik bozukluğu olduğu bilinmektedir. Sağlık hizmetine başvuran her 4 kişiden en az 1'inin teşhis edilmemiş ruhsal bozukluğu olduğu belirlenmiştir. Bu hastaların yaklaşık yüzde 70'i fiziksel şikayetlerle başvurmaktadır ve ruhsal bozukluklar fark edilememektedir.
Halk sağlığının geliştirilmesinde hastalıkların önlenmesi ve kişinin iyilik durumunun korunarak yükseltilmesi önceliklidir. Bu nedenle halk sağlığı uygulamaları kapsamında ruh sağlığının geliştirilmesi ve ruhsal bozuklukların önlenmesi giderek önem kazanmaktadır. Halk sağlığı alanında ruh sağlığı yaklaşımı; ruh sağlığının korunup geliştirilmesi ve ruhsal bozukluklarının önlenmesini, erken teşhis ve tedavinin yanı sıra toplumun ruh sağlığı hizmetlerine kolaylıkla ulaşmasını sağlayıcı çalışmaların yapılmasını ifade etmektedir.
Yapılan çalışmalar, günümüzde ruhsal bozuklukların erken ölüm ve özürlülük (yetiyitimi) nedenleri arasında 2. sırayı aldığını ve hastalık yükünün yüzde 15.4'ünü oluşturduğunu göstermektedir.
Diğer taraftan ruhsal bozuklukların insan hakları ve damgalanmayla birleşen, utanç, toplum tarafından dışlanma ve işsizlik ile sonuçlanan gizli yükünden söz edilmektedir. Gelecekte risk altındaki yaş gruplarının sayısının büyümesi sonucu genç yetişkin nüfusta şizofreninin artacağı, 60 yaş üzerinde ise demansların daha fazla görüleceği üzerinde durulmaktadır. Bir toplumda özre neden olan ve sık rastlanan ruhsal ve nörolojik hastalıklar;
- Depresyon,
- İntihar,
- Şizofreni,
- Demans (bunama),
- Zihinsel özür
- Epilepsidir.
Güncel ve can yakıcı olduğundan intihardan istatiksel olarak kısaca bahsedelim: İntihar girişimi dünyada özürlülük nedenleri arasında 17. sırada yer almaktadır. Önümüzdeki yıllarda intihar oranlarının artmasına bağlı olarak 14. sırada yer alacağı tahmin edilmektedir. 1990 yılında ölümlerin yüzde 1.6'sının intihar sonucu olduğu ve 1.4 milyon kişinin intihar ettiği bildirilmektedir. İntihar 10 ölüm nedeni arasındadır. İntihar girişimi sayısı ise, tamamlanmış intiharların 10-20 kat fazlasını oluşturmaktadır.
Aşırı kaygının çözümü: ilaç ve psikoterapi
Sokrates Psikiyatri Psikoterapi Özel Dal Merkezi'nden Uzman Psikolog Karin Karakulak, kaygı hakkında şu bilgileri verdi:
Kaygı (Anksiyete); kişinin dış dünyadan veya iç dünyasından gelen bir uyaranla karşılaştığında yaşadığı bedensel, duygusal ve zihinsel tepkilerdir. Bir başka deyişle kişinin karşılaştığı durum ve olaylar karşısında duyduğu ve engellemekte zorluk çektiği aşırı endişe ve uyarılmışlık halidir. Kaygı, çok hafiften ağır paniğe kadar bir duygu aralığında yaşanabilir.
Normal düzeydeki bir kaygı kişi için faydalıdır. Çünkü bu durum kişide istek duyma, karar alma, motive olma ve alınan kararların gerçekleştirilmesi, yani performansa dökmeye yol açar. Kaygının hiç olmaması veya aşırı derecede olması olumsuzlukla sonuçlanabilir. Kaygı hiç olmazsa istek olmaz, motivasyon olmaz. Böylece performans tam anlamıyla ortaya konmaz. Bunun tersi olarak kaygı çok yüksekse enerji verimli bir biçimde kullanılamaz, dikkat ve konsantrasyon sağlanamaz.
Kaygı ve korku sıkça birbirine karıştırılan kavramlardır. Bunları ayırt etmek önemlidir. Korkunun kaynağı bellidir, şiddetlidir ve kısa sürelidir. Kaygının ise kaynağı daha belirsizdir ve daha uzun bir süreye yayılabilir.
Belirtileri:
Zihinsel belirtiler: Felaket yorumları içeren tüm inanç ve düşünceler, olumsuz düşünceler, kendini aşırı gözlemleme, unutkanlık, dikkatini toplamada problemler, dalgınlaşma.
Fizyolojik belirtiler: Kalp atışlarında hızlanma, nefes alıp vermede hızlanma, kaslarda gerginlik, ağız kuruluğu, terleme ya da üşüme, titreme, vücudun belli yerlerinde uyuşma, karıncalanma, ateş basması, baş ağrısı, baş dönmesi, yüz kızarması, göğüste ağrı, basınç ve sıkışma, bulantı, kusma, sık idrara çıkma, soğuk ve nemli eller, kulak çınlaması, erken boşalma, orgazm güçlükleri gibi cinsel sorunlar.
Duygusal belirtiler: Gerginlik, sinirlilik, karamsarlık, korkular, endişe, panik, kontrolü yitirme hissi, güvensizlik, çaresizlik, heyecan, umutsuzluk, yetersizlik hisleri.
Davranışsal belirtiler:
Kaçma ve kaçınma davranışları.
Sebepleri:
* Kalıtsal ve biyolojik sebepler
* Kişilik özellikleri(Çekingenlik, aşırı kontrolcülük, bağımlılık, güvensizlik gibi özellikler kaygı bozukluğu geliştirebilme olasılığını artırır)
* Stres verici yaşam olayları yaşamış olmak veya yaşıyor olmak. Sosyal desteğin az, yetersiz veya hiç olmaması
* Sürekli olumsuz düşünmek ve hep olumsuz sonuçlar beklemek
* Belirsizliğe karşı tahammülsüz olmak veya çok fazla belirsizlikle karşı karşıya kalmak.
Kaygı ile ilgili şikayetleri hafifletmek için birçok şey yapılabilir. Bunlar:
* Olumsuz, gerçek dışı düşünceler yerine daha gerçekçi düşüncelere odaklanmaya çalışmak
* Kendini, vücudunu dinlememek
* Kaygılardan kaçmak yerine yavaş yavaş yüzleşmek
Başarısızlıktan çok başarılara odaklanmak
Ulaşılabilir gerçekçi hedefler koymak
Geçmiş veya gelecek yerine şimdiye odaklanmak
Kafein içeren maddelerden uzak durmak
Rahatlatıcı bazı hobiler bulmak
Spor yapmak
Nefes ve gevşeme egzersizleri yapmak
Kaygıya dair şikayetlerin devamı durumunda mutlaka psikiyatriste veya psikoloğa başvurmak gerekir. Böyle durumlarda tedavi iki koldan gerçekleştirilebilir. Bunlardan biri ilaç, diğeri psikoterapidir.