Bir dostum anlatmıştı. Evli iki çift olarak Avusturya, Salzburg'dalar. Tabii bahsettiğimiz yer, bir müze şehir. Sanatçıların doğum yeri. İki bey, ünlü bir bestecinin şimdilerde müze olarak kullanılan evini görünce heyecanlanıyorlar. Gidip gezmek istiyorlar. Arkalarına dönüp bakıyorlar ki, eşleri de heyecan içinde! Aynı sokakta bulunan ünlü bir mağazanın vitrinine kilitlenmiş durumdalar.... Adamlar dehşet içinde! Yurtdışında, özel bir yerdeyiz, diyorlar. Bizimkiler hala alışveriş derdinde...
Bu hikaye bana nakledilince, tatlı tatlı gülümseyerek, olayı normal bulduğumu söyledim. Müzeleri yapanlar da, gezenler de erkeklerdir genelde. Erkek, kolleksiyonerdir, biriktirir. Tarihini de biriktirir. Şimdisinde yeni zaferler yoksa, geçmişin zaferleriyle avunur. Oysa bir kadın, gelecekte yaşar.
BİR ÇİÇEK GİBİ
Kazanılmış zaferler geride kalmıştır. Bir çiçek gibi, her şeyin tazesini ister. İltifatın da, sevginin de, başarının da tekrarı ve perçinlenmesi önemlidir onun için. Pratik zekalıdır. Geçmişi, en fazla bugündür. Sözün özü, tarih, güncelin peşindeki kadın avcı için bir avuntudan ibarettir.
Avuntular tatmin etmez onu...
Nasıl ki estetik cerrahinin yardımıyla kendini bile güncellemek, yeni sürümlerine kavuşmak istiyorsa, tarih de onun için aynı anlamı taşır.
Hiç mi ilgilenmez peki, tarihle? İlgilenir elbet, ama öznel tarihiyle.. Kadın, kendisine yapılmış olan ve dahi yapılmamış, ıskalanmış şeyleri unutmaz asla! İlk buluşmada onu nereye götürdüğünüzü, fi tarihinde kutlamayı unuttuğunuz evlilik yıldönümünü, faydalı eş dostun özel günlerini unutmamak ve unutturmamak üzere dizayn edilmiş bir varlıktır. Bütün bunlar, Mozart'ın doğum yerinden daha önemlidir, çünkü daha öznel ve faydalıdır.
SUÇLU MANTIĞI
Erkek ve kadın beyinlerinin farklı çalışmaktan öte, bambaşka makineler oldukları açıktır. Erkek beyni, bir suçlunun mantığı ile çalışır.
Az emek sarfederek voliyi vurmak üzere programlanmıştır. Örneğin bir soygun mu yapacak? (Bunun erkek dünyasındaki karşılığını küçük çapkınlıklar olarak hayal edin) Soygunun yapılacağı mekanın giriş çıkışını, (Eve giriş çıkış saatleri) güvenliğin vardiya değişimlerini (eyvah abim), bir seferde kaç para nakledileceğini falan çalışıp ezberler. Soygunu gerçekleştirir, başarılı olur. Ardından bütün planları yok eder ve yeni bir soyguna konsantre olur. Eski soygunun tüm verileri çöp olmuştur.
Şimdi de karşı tarafın senaryosunu oluşturalım. Bir dizi soygunu gerçekleştirip yakalanmayan her erkeğin peşinde, yılmaz bir polis dedektifi vardır. Suçlunun bileğine kelepçeyi (alyans) takıp götürmek isteyen dedektif, suç mahallerini dikkatlice gözlemleyip, tüm ipuçlarını toplar. Onun gizli bir delil deposu vardır, kendisi haricinde kimsenin giremeyeceği..
Orada, şüpheliye (hedefteki erkek) dair her tür bilgi, özenle depolanır. Alışkanlıkları, özel ilgi alanları bir rafta, suç ortakları (kanka, aile bireyleri) bir rafta, en son vukuatına dair olay yeri fotoğrafları (son sevgili, hakkındaki dedikodular) özel bir dosyada, ardında bıraktığı izler (bir ex aşk ise kabahatleri, ilişki performansı) su geçirmez bir poşette özenle depolanır. Dedektif, zanlısını ilk ya da son kez yakalamak amacındadır ve hiçbir delili atmaz.
Mahkemeye çıkardığı erkeğin iyi hali nadiren göz önüne alınacak, sabıkaları ise unutulmayacaktır. Bu suçlunun hakkında takipsizlik kararı çıkması için dedektifin önünde daha önemli bir dava dosyası (daha iri bir av) olmalıdır. Kabahatlerin zaman aşımı yoktur.
En yakın arkadaşa ya da aile bireylerinden birine iletilen celp kararı, zanlının kendisine iletilmiş sayılır.
SAKLANAMAZSIN
Amerika'da bir deyiş vardır: 'İki şeyden kaçamazsın; vergiler ve ölümden...' Bizde üçüncü seçenek, seni yeteri kadar isteyen kadındır. Kaçamazsın. Kaçsan da saklanamazsın.
Gündem bu kadar doluyken, Bin Ladin ölüyken, deve tellal pire berber iken ben anamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken neden kadınlar ve tarihler başlıklı bir yazı kaleme aldım? Çünkü bugün özel bir gün ve ben bu tarihi ıskalamak hatasına düşmeyecek kadar akıllı bir adamım. Anneler günün kutlu olsun, canım annem! (Sizce şimdi hediyeden yırtmış mıyımdır?)