Hayatını, beton bloklar arasında, yeşil hayaliyle ve ağaçlardan, kuş seslerinden, tavuk gıdaklamasından uzak yaşayan kentliler için, bulunmaz bir nimettir doğal köy ortamını hissetmek...
İşte Marmaris'e varmadan, Sedir Adası yolu üzerinde kurulan Muğla Evleri bu açığı kapatacak bir mekan...
İçinde konaklamak da mümkün, yemek yiyip dinlenmek de...
Örneğin, bir nevi otel hizmeti de veren sembolik Muğla evlerini çevreleyen Çınar Restaurant çok geniş bir alanda, yemyeşil bir ortamda karşılıyor konuklarını...
ıÜüAyak ucunuzda dolaşan ördek ve kazların arasında, ulu çınar ağaçlarının gölgesinde, akan suyun serinliğini hissettiren bu ortam, size moral veriyor, yenilenmenizi sağlıyor.
Böyle bir ortamda, köy kahvaltısının keyfine doyum olmaz herhalde...
***
Muğla evlerini göreceğiz diye uğradığımız Çınar Restaurant'a ilk gelişimdi, ekip arkadaşlarımla birlikte...
Bazıları daha önce de gelmiş, hoşnut kalmış... Bize hararetle önerdiler çünkü; "doyumsuz", "Eşi bulunmaz" diye de abarttılar, hatta servisi için "Çok özenli" tanımıyla, "Bir dediğinizi iki etmiyorlar" diye de eklediler sonra...
Biz de o beklenti içinde gittik oraya... Marmaris'in Selimiye köyü'nden İzmir'e dönüş yolundayız çünkü, kafalar yorgun, vücut bitkin...
Biraz ilgi, beklediğimiz...
Ama daha girişte başlıyor kaos; ne bir karşılayan var, ne buyur eden...
Kim kime, dum duma...
Garsonlar da bir alem, şefleri de...
60 kişilik bir ekibiz, o koca alanda, el yordamıyla buluyoruz kendimize bir yer...
Haydi boşver, diyoruz, olur böyle şeyler, başka işleri vardır. Yoksa, böyle muhteşem bir yerin, mutlaka özel bir hizmeti de vardır.
Ama heyhat... İşkence orada da sürüyor.
****
Yaklaşık 20 dakika garson bekledik, çevremizde varlığını hisettiğimiz bir takım adamlar var ama kime hizmet ettikleri belli değil...
Biz orada boş boş oturuyoruz oysa... Görüp koşmaları gerek, bu mesleğin adabı budur.
Neyse ki bir genç buluyoruz, o da önce kerhen ilgileniyor. Sipariş vermeye çalışıyoruz kendisine... Diyor ki, "İçeriye sormam gerekir, istediğinizden var mı, yok mu?"
Baktım, elinde böyle geniş ortamlarda kullanan iletişim aracı yok.
Sonra ortadan kayboluyor. Beş dakika sonra yine yanımızda, "Sizinle ilgilenecekler" diyerek...
Daha bu çocuğun ne iş yaptığını anlamadım henüz...
On dakika daha bekliyoruz, yaklaşık bir masada on kişi olan biz, o delikanlıya "ısrarlı" davranınca yeniden yanaşıyor yanımıza...
Siparişi veriyoruz ama yaşadıklarımızdan sonra, hemen yemek gelmesini hiç umut etmiyoruz, çaresiz bekleyeceğiz, civarda başka bir yer de yok çünkü...
Gerçekten de öyle oluyor; yemeğimiz yarım saat sonra konuyor önümüze...
Benim siparişini verdiğim yemek, gerçekten müthiş bir kebap, adı Çınar Kebap öneririm ama öyle bir öfkeyle yedim ki, nasıl tat aldığımı ne siz sorun ne ben söyleyeyim...
***
Hesabı ödeyip de, bizlere bu mekanı öven arkadaşlarımıza gidip, hatırlarını sorduğumuzda ise, aldığımız yanıt şu oldu:
"Yaa sormayın, bizler de kavga ettik garsonlarla... Meğerse burayı 2 ay önce devralmışlar. Bizim tanıdığımız işletmeci değil bunlar. Muğla evleri, garsonların yatakhanesi olmuş, tuvaletler bakımsız..."
İşin özü ortaya çıktı böylece...
Yani işletme var, işlet(me) var.
Ortada harika bir doğal mekan oluşturulmuş ama profesyonel "işletmecilik" zihniyeti sıfır.
Biz o gün orada, yemek yeme eziyeti çektik, bu yazıdan sonra umarım siz daha şanslı olursunuz.
Ama bir çay içimi bile olsa, burayı mutlaka görün, gerçekten yürekleri serinleten, ender bulunan bir tesis.
GÜNÜN SÖZÜ
Öyle alçak bir kapıdır ki açlık, geçilmesi zaruri oldu mu, insan artık ne kadar büyükse, o kadar çok eğilir.
Victor Hugo