Giriş Tarihi: 21 Mayıs 2010, 16:16
Dünya üzerinde her şehir, yüreğinde doğup büyüyenin gözünde, bir müstesnadır, benzersizdir.
Bu Los Angeles için de böyle, Paris için de... Şangay için de böyledir, Karaçi için de...
Her şehir, kendisine kimlik kazandıran bireyleriyle yücelir, zirveye tırmanır, gözde olur.
Toplumsal yaşamda, ekonomide, doğal güzelliğinde, insan ilişkilerinde, tarihi değeriyle özeldir bu kentler... Dünya yok olana dek de, öyle kalacaktır.
Ülkemizde de durum farksız... İstanbul'da özel bir şehirdir bizim için, bir anlamı vardır, başkent Ankara da öyle... Diyarbakır, kendine özgü kimliğiyle öne çıkarken, Antalya, turizmin başkentidir adeta...
***
Hele İzmir...
Özüne bakınca bütün bu kentlerden daha özgün, daha kucaklayıcı, daha marka bir kenttir bizim için...
Son yıllarda abuk sabuk tartışmaların içine çekilmeye çalışılan bu şehir, aslında toplumsal barışın en güzel örneklerini vermiş geçmişte...
Bunu nereden mi biliyoruz, tarihçilerden, kitaplarında yazdıklarından...
Yok onları eğer objektif bulamıyorsanız, sizin gerçek aynanız o zaman seyyahlardır.
Yüzyıllar önce bu kente gelip giden, hayranlığını kitaplarında dile getiren, yabancı gezginler...
İşte onların tuttukları notlar kadar, değerli olan, gerçekçi olan yoktur bazılarımız için...
Spekülasyona açık bir toplum yapısına sahip olunca da, onların bizlere ileteceği bilgiler bir kez daha önem kazanıyor.
***
Gazetemizde yayınlanan "Seyyahların Gözüyle 18. Yüzyıl'da İzmir" yazı dizisi, işte bunun için çok önemliydi. Hele, harran gürran yaşadığımız, birilerinin bizlere yapıştırdığı etiketlere maruz kaldığımız son dönemde, gerçekleri görmemiz açısından çok daha önemli...
Basın tarihinde ilk kez İzmir, kendi toplumsal gerçekleriyle, tarihi gücüyle ışık oldu bizlere... Aslını ortaya koydu.
Kralların gözdesi olduğu, herkesin sahip olmak için can attığı, dünyaya örnek gösterdiği bir şehir olmuş, İzmir 18. Yüzyıl'da...
Yani, 200 sene önce hem ekonominin hem de sanatın başkenti... Barış, ekonomi, sanat; işte İzmir'i anlatan üç ana unsur...
***
Tarihi gerçekler, belgeler, bir kentin geçmişte ne olduğunun özetidir.
Aylardır bu özel notları topluma sunmak için çalışan, gazetemizin arşiv sorumlusu sevgili Kemal Sağlam ve seyyahların gözlemlerini yansıttığı kitapları titizlikle Türkçe'ye çeviren değerli dost Mine Alacalı, bize İzmir'in, geçmişte lider bir kent olduğunu ortaya koyuyor ve geleceğe şu mesajı taşıyor:
"Yaşadığınız kentin kıymetini bilin, onun için savaş verin."
Bu arada; bekleyin, yeni sürprizlerimiz de olacak.
Yeni bir cennet
Geçen sene bir yazı kaleme almıştım, "Küçük bir cennet" adıyla... Sasalı'daki Çamaltı Tuzlası Sosyal Tesisleri'nin saflık ve doğal güzellikle sarmalanan bahçesine hayranlığımı dile getirmiştim.
Bir devlet kurumu olarak Tekel'in başarılı bir bürokratının, tesis müdürü Sezer Altan'ın dağı nasıl bağa çevirdiğini de...
Küçük dokunuşlarla harikalar yarattığını...
Akılcı planlamayla tesisi nasıl verimli hale getirdiğini...
Kurduğu ekiple, "insana saygının" örneklerini verdiğini...
***
Denk geldi, kısa bir süre önce, art arda gittim oraya... İlki, Çiğli Belediyesi'nin İzmir Gazeteciler Cemiyeti üyelerine verdiği piknik nedeniyle...
İkincisi de o gün tanık olduğum gün batımını tekrar izlemeye... Gerçekten farklı batıyor bu köşeden bakınca güneşe...
Ortaya çıkan manzara, eşi bulunmaz... Bu güzel havalarda mutlaka izleyin derim.
Çünkü ay sonunda, özel sektör devralacak burayı... Bu saflığa, bu güzelliğe sahip olacak.
Tek korkum, ufak hesaplar peşinde koşan bir zihniyetin, bu küçük cennetin doğallığını yok etmesi...
Çünkü burada Tekel çalışanının bir asıra yaklaşan emeği yatıyor, alınteri, heyecanı, bağlılığı...
***
Bizi ferahlatan müjdeyi yine Sezer Altan verdi:
"Hürol bey ısrar ettik, burayı satın alan şirket, yine burada, denize kıyısı olan bir başka köşede bize bir sosyal tesis yapıp armağan edecek. En azından bu, yaşadığımız burukluğu bir nebze olsun azaltıyor. Orayı da küçük bir cennet yaparız, siz merak etmeyin."
İşte bu umut verici...
Hele, yıllarını verdiği mesleğine saygıyı herşeyin üstünde tutan, insan sevgisiyle bizleri ümitlendiren, emrine verilen güzel bir tesisi cennete çeviren bir devlet bürokratından bunları duymak, gelecek adına daha bir güven veriyor bize...
"Dualarım O'nunla"
Sanatçı duyarlı olan kişidir, çünkü hayatı yüreğinde yaşar. Onun için, insan nasıl bir değerse, hayvan da öyledir. Dondurmam Gaymak'la ünlenen, çok sevdiğim, takdir ettiğim, oyunculuğuna hayran kaldığım, İzmir Devlet Tiyatrosu'nun başarılı oyuncusu Turan Özdemir, geçirdiği trafik kazası sonucu, yoğun bakımda, ölümle pençeleşiyor.
Nedeni, eşiyle otobüs durağında beklerken, caddenin ortasında şaşkın şaşkın kendine yol bulmaya çalışan bir kediyi, trafik canavarından kurtarmak için, daha güvenli bir yeri taşıması ve geri dönerken, bir motosiklet sürücüsünün gazabına uğraması...
Bu duyarlı, sevgi dolu insan umarım, yeniden aramıza döner. Dualarım O'nunla...
GÜNÜN SÖZÜ
Oyun bittiği zaman şah da piyon da aynı kutuya atılır. Kral da, dilenci de aynı iştahla acıkırlar.
Montaigne
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen
tıklayın.