• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Umut sanki bir kare fotoğrafta HÜROL DAĞDELEN

Umut sanki bir kare fotoğrafta

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 24 Mayıs 2010, 18:13
Günün her saati yaşam mücadelesi vermek, hele küçük yaşta, can acıtıcı olsa gerek...
Çünkü sürekli umutla sarmalanması gerek yüreklerinin; o küçücük bedenlerinin dilinde ve hayatın coşkusuna kaptırdıkları gözlerinde bunu görmek mümkün...
Oysa yüreklerinde ne fırtınalar kopuyor, bileniniz var mı?
Onlar hayata yeni yeni alışıyor.
Onlar sevgiyi yeni yeni tadıyor.
Onlar, yüreklerinde ışığı görüyor.
Ama kanserin pençesindeler... Bu yüzden mutluluğu görmek, çevrelerinde gülen insanlarla yaşamak istiyorlar.
Çünkü ister anne ve babaları olsun, isterse yakınları; gözlerinde ümitsizlik ışığına tanık olmak istemiyorlar.
Ya da koca gün televizyon izlemek...
Önlerine getirilen yemekleri yemek...
Oyuncaklarıyla oynamak...
Yşaam sadece bunlarla sınırlı değil ki, çok daha geniş, daha daha anlamlı...
Hele o minicik yüreklerde.
O yüzden, dışarıda akan yaşam neyse, onu duyumsamak istiyorlar. Mutluluğu tatmak yeniden...
Doyunca, coşkuyla, yeteneklerini yansıta yansıta...
Hakları değil mi?
***
Haberi geçen gün gazetemizde okudum. İzmir Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi Fotoğraf Kulübü üyeleri, hastanenin Onkoloji Servisi'nde yaşam savaşı veren çocukların, hayatla bağlarını koparmamaları ve motive olmaları amacıyla bir proje geliştirmiş...
Küçük hastalara anlayabilecekleri seviyede fotoğrafçılık kursu veren topluluk üyeleri, hepsine de birer fotoğraf makinesi hediye etmiş...
Sonuç... Çocuklar, ellerinde makine, doktorları, yakınlarını, hemşireleri çekiyor, pencereden gördükleri ağaçları, insanları kareye sığdırıyor. Böylece sürekli umut yeşertiyor yüreklerinde...
Aileler de mutlu... "Çocuklarımız fotoğraf çekerken mutlu oluyor, hastalıklarını unutuyorlar" diyorlar.
***
Kulüp üyelerinin büyük bir çoğunluğu hastanenin doktorları ve sağlık görevlilerinden oluşuyor.
Onlar bütün gün bu çocuklarla yaşıyor; acılarını yüreklerinde hissediyor, yaşama sevinciyle dolu olmaları için çabalıyorlar.
Bu yüzden keşif büyük... Çünkü karşındaki insanı anlama sanatı bu... İnsana dokunmakla eşdeğer; onunla empati kurmak, yani kendini onun yerine koyma becerisi...
Haberde okuduğumca çocuklar fotoğraf makinelerini yanlarından hiç ayırmıyormuş...
Şimdi, çevrelerindeki olumsuz etkilerden korumak için taktıkları maskelerinin ardından gülen bir çift göz varmış.
Hayata tutunma, acılarını unutma, yaşamı farklı bir gözle yeniden keşfetme yolunda, bir insanlık yolu bu...
Şimdi biliyorum ki, o çocuklar her uyuduklarında, sevgiyi yüreklerinde daha bir dolu hissediyorlar.
Var mı bundan ötesi?

GÜNÜN SÖZÜ
Dostunun kusurlarını yalnızken söyle, başkalarının yanında onu öv.
Aristoteles

Cepler, halkın güvenliği için
Bir kentte yaşamak disiplin ister. Gerek yerel yöneticilerin, gerekse halkın yüzyıllardır akıp gelen geleneksel bir tavrıdır kurallar...
Uymak ise bir kent kültürü gerektirir; hak yememe, her canlıya saygı gösterme, konuşma adabı, kişisel egoyu yüksek dozda yansıtmama gibi...
Oysa en çağdaş kent denilen İzmir'de bile, öyle kent suçları işleniyor ki, insan ister istemez, umutsuzluğa kapılıyor.
İşte birkaç örnek...
***
Biliyorsunuz, İzmir Büyükşehir Belediyesi, yıllardır bir çalışma içinde... Otobüs duraklarına cep yapıyor. Nedeni, yolcuların güvenli bir şekilde araçlara binmesini sağlamak, özellikle körüklü otobüslerin yolcu alırken trafiği aksatmasını engellemek...
Çağdaş bir anlayış bu...
Ancak bazı uyanıklar, bu cepleri babalarının malı gibi kullanarak, hem insan güvenliğine tecavüz ediyor hem de trafik akışını engelliyor.
Bunu da en çok, yolcu kapmak için durakları işgal eden taksi ve minibüs şoförleri yapıyor ya da durağın yakınlarında bulunan beyaz eşya, motosiklet ya da kap kacak satıcıları, seyyar manavlar, özel araç sahipleri...
Geçen gün bir de baktım, Karşıyaka'da, yeni yapılan otobüs durağının cebine girişte, bir motosiklet satıcısı, model model mallarını sıralamış bile...
Kapısının önü bomboş, ancak cebin çevresi trafiği riske edecek kadar dolu! Kazaya resmen davetiye.
Uyarsan, "Sen ne karışıyorsun" diye tepki görüyor hatta şiddete bile maruz kalıyorsun.
O halde, toplumu tehlikeden bir şekilde korumak gerek...
***
Bu işi de polis yapar, yani emniyet müdürlüğünün trafik ekipleri...
Gördüğünde böyle bir çarpıklık basacak cezayı... Taksi şoförüne, motosikletçiye, manava...
Halkın güvenliğini ve trafiği engellediği kanısıyla...
Doğrusu da bu... Çünkü durakların önüne açılan cepler, birilerinin çıkarına değil, halkın güvenliği için...

Hayatın içinde oluşu asıl değer
Canım Ailem, ekranın en iyi dizilerinden biri... Çünkü hem öykü hem de oyuncular hayatın içinde...
Bunu diziyi izlerken, hissetmek mümkün...
Yani, geçmieşten bir "Süper Baba", bir "Perihan Abla"nın izi var herşeyden önce...
Hatırlarsanız, onlar da hayatın ta kendisiydi. Kurgudan öte, yaşıyordu o anı her oyuncu...
Çünkü mimikleri, oyun tarzları, öykünün akışı, hayatın penceresinden baktırıyor insana...
Böyle bir projede yer almak ve hayattan beslenen oyuncularla birliukte çalışmak kuşkusuz, genç isimler için de büyük bir şans...
***
Örneğin Sezgi Mengi, son dönemde yıldızı parlayan gençlerden biri. Dizide Yiğit rolüyle izleyici karşısına çıkıyor. Dizinin neden bu kadar çok sevildiğini ise, şöyle yorumluyor:
"Birlikte çalıştığım oyuncuların en önemli özellikleri, oyunculuğu hayatla birlikte yaşamaları. En büyük malzememiz hayat. Hayattan malzeme alabilmem konusunda bana yol açtılar."
İşte başarıdaki, tek gerçek budur.

Filozofa göre şansın tarifi
Bir filozofa sormuşlar:
- Şansa inanır mısınız?
Filozof:
- Evet, yoksa sevmediğim insanların başarısını neyle açıklardım.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.