Toplumları ayakta tutan en önemli unsur, Milli değerleri... Bu yüzden, kaderleriyle oynamak, o değerleri ele geçirmekle mümkün...
Çünkü insanlar birer birer, ödün vermeye başlarsa, genele hakim olmak daha kolay.
Bunun çeşitli yolları var, eskiden sinemaydı; özellikle Hollywood... Yıllarca dünyayı Hollywood sineması yönetti.
İnsanlar sinemanın büyülü yıldızlarına özendi, kendisiyle özdeşleştirdi.
Bu süreçte, düşünme, fikir üretme askıya alındı. Bu öyle bir ablukaydı ki, kültürel kimlik, yerinden oynadı. Parayı elinde tutan ve elindeki müthiş olanaklarla, dünyayı avuçlarına almayı planlayan güçler, bunu çok iyi kullandı.
Parayla satın aldılar, kardeşi kardeşe kırdırdılar, kutsal inançlara dokundular, iç savaş çıkardılar, kimlikleri yok ettiler.
İnsanlar daha ne olduğunu anlamadan, yeni düşman yarattılar. Savaş tam bitti derken, başka yerden patladı.
Milyonlarca insan öldü, onlar da izledi.
Bu süreç hiç bitmedi, kesintisiz devam ediyor.
***
Günümüzde ise, insanlığın geleceğini dinamitleyen bu güçlerin en büyük silahı alev topu, otomatik tüfek, atom bombası ya da benzeri yok ediciler değil, tam aksine doğrudan bilinçaltını hedefleyen "kodlama" sistemi...
Bunun için de ellerinde iki büyük güç var, televizyon ve cep telefonları...
Oynanacak oyunun aktörleri ve senaryosu belli; eğlence... Saatler süren yetenek yarışmaları işte bu amaçla ekrana yansıyor.
Diziler, işte bu amaçla, bilinçli olarak art arda sıralanıyor. Biri bitmeden, diğeri başlıyor. İzleyiciyi boşta bırakmak yok...
Filmler desen ha keza...
Dünyada neler olup bitiyor, ne haksızlıklar yaşanıyor, hangi ülkenin rejimi tehlikede, kimse düşünmek dahi istemiyor; varsa yoksa yarışma, dizi, film ve de futbol...
Ye, iç, yat; birileri senin sırtından para kazansın. Belirli güçler tarafından ekrana sürülen kimi karakterler, eski film yıldızları, abuk subuk laflar etsin, kelime oyunlarıyla kaderinle oynasın, sen gülüp geç...
Ettikleri abuk laflar, ona trilyonlar kazandırsın, sen üç kuruş paraya talim et. İstedikleri bu...
Yani savaşma, kulağının üstüne yat...
***
İşte bu yüzden televizyona hakim olan, gece boyunca insanı ekrana mıhlayan, uyutan, düşünmesini engelleyen, neler olup bittiğini merak etmeyi törpüleyen eğlence programlarına, yetenek yarışmalarına hep kuşkuyla bakarım ben...
Gıcık olurum ve altında bir şeyler ararım.
Dizilere, filmlere ve maçlara da öyle...
Baksanıza, şehit haberlerine bile, başımızı çevirir olduk.
Hele, garip laflar edip, ona buna saldırıp, bundan prim yapan şarkıcı, oyuncu ve sunucu bozuntularını dinledikçe, kan beynime sıçrar.
Kuşkularım artar.
Çünkü gördüğümce bir "kodlama" hareketinin girdabına girdik, çırpındıkça batıyoruz.
Öyle olmasa, bağımsızlığını borçlu olduğu Atatürk'üne hiç laf söyletmeyen bu millet, neden son aylarda, bazı gazete ve yazarların başı çektiği karalama kampanyalarına ses çıkarmıyor?
Yoksa bu durum, Türkiye'nin yeni düzeninde, bizi biz yapan kutsal değerlerimize veda edeceğimiz anlamına mı geliyor?
Şüphe yok, "Kodlama" çalışıyor, biz seyrediyoruz.
Gazetecilerden anlamlı bir vefa örneği
Şehirleri ayakta tutan, insani değerleridir, insanına verdiği önem, hissettirdiği güven, bir gelişmişlik kriteridir ve başarının taçlanmasında itici bir güçtür.
Bilinçli bir toplumun ışığıdır.
Yaşadığı kent için birşeyler yapmaya çırpınan, emek veren, ses getiren, zirveye taşıyan insanlar, bu çerçevenin özel bir köşesinde olmalı, her zaman...
Çünkü onlar örnektir, ilham kaynağıdır.
***
Hayata bu açıdan bakınca, Ege Magazin Gazetecileri Derneği'nin başlattığı bir projeyi yürekten alkışlıyorum.
Nedir bu özel girişim?
Adı "İzmir'in Onurları"...
Dernek başkanı Mehmet Kurt'un söylemiyle, "İzmir için öncü olan, kentine değer katan insanlarını yaşarken onurlandırmak tüm amacımız..."
Yani işin özü, bir değer yitip gittikten sonra, parka, bahçeye, kütüphaneye adını vermek değil aslonan, hayattayken bu onuru, bu gururu ona yaşatmak...
Gözlerindeki ışığı görebilmek... Çünkü o ışık, pek çok şeye bedel.
***
Projenin ilk konuğu, İzmir'in adı dünyaya yayılmış tasarımcısı ve modacısı Zuhal Yorgancıoğlu'ydu. Bu amaçla Ege Magazin Gazetecileri Derneği, önceki gece, muhteşem bir törene imza attı, E.Ü Atatürk Kültür Merkezi'nde...
İlk onur ödülünü, bu değerli insana verdi, gururla...
Hele bu ödülün gazetecilerden gelmesi, o günleri birebir yaşayanlar aaçısından anlamlıydı.
Çünkü İzmir'in adı, bugün dünyada bir "moda şehri" olarak geçiyorsa, başlangıç noktası kuşkusuz Zuhal Yorgancıoğlu'dur.
Aynı zamanda öğretmen olan Yorgancıoğlu, geleneksel Türk çizgilerinin yurt dışında tanınmasında önemli bir pay sahibidir, öncüsüdür.
Yurt dışında düzenlediği defileler, bunun en önemli göstergesidir.
Kendisi İzmir'in onuru, İzmir'in gururudur.
***
Sevgili Mehmet, bunun bir ilk olduğunu, bir sonraki ödülü de, İzmir'in duayen işadamı Selçuk Yaşar'a takdim edeceklerini söyledi.
Yaklaşık iki ay sonra da, İzmir'in Türkiye'nin iş dünyasında önemli bir yer edinmesinde, en büyük katkıyı sağlayan bu değerli işadamına da onur ödülü verilecek.
Sonra diğer özel isimler ödülünü alacak.
"İzmir'in Onuru" ödülü, bu şehir için gecesini gündüzüne katan, emek veren insanlara bir vefa borcudur.
Desteklenmesi, teşvik edilmesi gerekir.
GÜNÜN SÖZÜ
Kapına geldim ve ben olmaktan vazgeçtim.
Sen 'kim o' de yeter ki: Çünkü, kim olmamı istiyorsan o olmaya geldim.
Victor Hugo