İşin içinde para olunca, pek çok dolap dönüyor çevremizde... Gıdalara hile karışıyor, aldığın elektronik, plastik ya da herhangi bir üründe sorunlar çıkıyor, yapılan üçkağıtçılık, insanda güven, huzur bırakmıyor.
Herşeye kuşkuyla bakar, şüpheyle yaşar olduk.
Bunun en belirgin örneklerinden biri de, yöresel mutfaklar...
Dükkanını bulan, tezgahını kuran, bir de yeameğin başına Güneydoğulu usta geçirdi mi, Batılı'ya Doğu mutfağını tanıttığını sanıyor.
Tattırdığına inanıyor.
Ancak işi özü böyle değil, önemli bir hata var bu işte...
O bölgenin insanı işin içinde olmadıkça, üstlendiği görevi gerektiği gibi yerine getirmedikçe, hiçbir iş yolunda gitmiyor.
Karşıdan bakmakla olmuyor, öncelikle emek vermek gerekiyor.
***
Ben, damak tadına uygun yöresel alışverişimi Karşıyaka'da Tereci Gıda'dan yaparım yıllardır, çünkü bilirim ki, sahiplerinden Murat bey, haftanın bir gününü, ilçe ilçe, kent kent gezmeye ayırır.
Her kentin özelliğini bilir Murat Bey... Temizdir, titizdir. İşini iyi bilir, araştırır ve en lezzetli gıdaya ulaşır.
Ben Selçuk tulumunu ondan alırım, çiğ köfteyi de...
Ve ondan başka hiçbir yerde, onun sattığı kadar, lezzetlisini bulamam.
Murat Tereci aslen Diyarbakırlı'dır. 25 yıl önce gelmiş İzmir'e, kardeşleriyle... Sonra ticarete atılmış, hakkını vermek için de gece gündüz çalışmış...
Karşıyaka'da pek çok şubesi var Tereci Gıda'nın... Son olarak, Mavişehir'de bir kahvaltı mekanı ve satış ofisi açmış...
O kadar modern, o kadar otantik bir havası var ki... Kahvaltıda yok yok... Doğal ve çok lezzetli, ben böyle çeşit görmedim. Satış mağazasına girdiğinizde ise, Türkiye'nin her köşesinden lezzetlerle, otlarla, bitkisel değerlerle karşı karşıya kalıyorsunuz.
Üstelik hepsinin üzerinde özellikleri yazıyor, hepsi de doğal halde... Kandırmaca yok.
***
Murat Tereci ile sohbete oturduğunuzda hemen fark edersiniz, sanki İzmir'de doğup büyümüştür, o kadar benimsemiştir Ege'nin incisini...
Size sokak sokak, mahalle mahalle sayar, bilmediğiniz köşelerini...
Severim onun bu halini, yaşadığı kente sahip çıkışını, insanları kazıklamayışını, kimliğini gururla taşımasını...
Öncelikle de, insanca yaklaşımını...
Bir patron gibi değil de, önlüğünü takıp, çalışanlarıyla birlikte tezgahın arkasına geçmesini...
İnsanı insan yapan en önemli özellik, sağduyusudur, karşısındaki insana verdiği değerdir, mütevazı tavırlarıdır.
Murat Tereci işte böyle biri... Tüccardan önce insan... Nasıl güvenmezsin?
***
Hazır, bu yazıyı kaleme almışken, sizlere Murat Tereci gibi, Güneydoğu kültürüyle yetişmiş ve Anadolu geleneğini yaşatmak için olağanüstü çaba gösteren özel bir insandan daha söz edeceğim; Metin Tokatlıoğlu...
Aslen maden mühendisi... Ancak doğup büyüdüğü bölgeyi, Gaziantep'i en iyi şekilde tanıtmak için hemen her görev yaptığı yerde, gönüllü elçiliği üstlenmiş...
Gaziantep'in yöresel yemeklerini, tarihini, toplumsal ilişkilerini, insanı değerleri, turistik zenginliğini tanıtmak için özel bir çaba göstermiş...
Bunu yaparken de "özgünlük"ten hiç sapmamış...
Şimdi Karşıyaka'da yeni gelişen bir bölge var, Atakent-Mavişehir kavşağında... Şemikler, Nergiz'e bağlantı yolu olacak gelecekte burası...
İşte tam burada, çok özel bir mekan açmış Metin bey... Adına da "Gaziantep Sofrası" demiş...
Öncelikle söyleyeyim inanılmaz keyifli bi yer....
Hem dinlendirici bir mekan hem de damak tadının keyfine varacağınız bir durak...
Herşeyiyle doğal...
Analı kızlı, yuvarlama, içli köfte, çiğ köfte, Ali Nazik, etsiz fındık lahmacun ve irmik tatlısını başka hiçbir yerde bu kadar doğal bulamazsınız.
Tatmak ve yaşamak işte böyle bir şey...
****
Bu iki damak tadı ustadı, bizlere Karşıyaka'nın tam ortasında, Anadolu'nun tazeliğini, nefasetini ve doğallığını yaşatıyor.
Kimseyi kandırmadan, doğup büyüdükleri kentlere laf söyletmeden...
Onlar bizim insanımız, bizim değerimiz, bizim kültürümüz... Etle, tırnakla birleşmiş, asla ayrılmayacak, aksine kucaklayacağımız bir dostluk köprüsü...
Hem işlerini iyi yapıyorlar hem de kötülük tohumu ekenlere, dost "Anadolu kültürüyle" iyi örnek oluyorlar.
Bu, gelişen bir toplum için en büyük değer değil mi?
GÜNÜN SÖZÜ
Güzel gençler doğanın rastlantı sonucu yaratılmasıdır; güzel yaşlılar yaşlanmasını bilen sanat eserleridir.
Walter Winchell
Hayvan ambulansı 15 dakikada geldi
İnsanız, gün içinde pek çok olayla, mutsuzlukla, sevinçle karşılaşıyoruz. Bütün bunlar hep bir anda olup bitiyor.
Acılar da yaşıyoruz, kıskançlıklar da...
Sadece biz değil, hayvanlar da yaşadıklarımızı belki farklı boyutta ama aynı şiddetle yaşıyorlar.
Onlar için en büyük güvence, bizleriz... Aramızda vicdansız olan da var, vicdanına laf dinletemeyen de...
Biz eşimle öyleyiz. Her olayın, her acının içinde buluruz kendimizi... Elimizden geldiğince de doğru adımlar atmaya, örnek olmaya çalışıyoruz.
Örneğin yaşadığımız evin karşısında Erol Baş parkı var, Karşıyaka futbol takımında kaptanlık yapmış, efsane olmuş bir insanın adını taşıyan park, bir dünya güzel olmalı...
Bunun için, hep Karşıyaka Belediyesi Parklar Bahçeler Müdürlüğü'nün kapısını çalar, telefon açar, sorunları paylaşırız.
Onlar da ellerinden geldiğince parkın eksiklerini gidermeye çalışırlar.
Şimdilik sorun yok. Onlar da çalışıyor, biz de...
***
Dün sabah yaşadığım bir olay ise, beni yaşadığım kente güven konusunda daha da rahatlattı.
Eşim tam bir hayvanseverdir. Evde zaten bir kediniz var ama o yeter mi, o çevredeki tüm hayvanları takip eder; sokak kedisi ve köpeğinin peşindedir. Besler, susuz bırakmaz, birinin yaralandığını gördü mü, çare arar...
Dün de, onn sesiyle irkildim, "Hayatım bakar mısın, kedi topallıyor, ezmişler hayvanı. Bu nasıl eziyet" diye yankılanıyor sesi...
Hemen Karşıyaka Belediyesi Veteriner İşleri Müdürlüğü'nü aradım. İlgilendiler, adresimi aldılar ve 15 dakika geçmeden tam donanımlı hayvan ambulansı olay yerine geldi.
Bir otomobilin altına sinmiş sokak kedisini incitmeden yakaladılar, "Eski haline dönmesi çok zor ama biz elimizden geleni yaparız, tedavisini yapar tekrar size teslim ederiz" dediler.
Herşey, 20 dakikada olup bitti.
Ben bu, hassasiyeti alkışlarım arkadaşlar... Bu çalışma sistemine, iş disiplinine ve hayvan sevgisine şapka çıkartırım.