Mr. Morton'un anılarından...
Okuldaki ikinci ayımda , hocamız test sorularını dağıttı, gitti.
Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldim.
Son soru şöyleydi :
"Hergün okulu temizleyen hademe kadının ilk adi nedir ?"
Bu her halde bir çeşit şaka olmalıydı. Kadın, yerleri silerken, hemen her gün görüyordum.
Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı, 50'lerinde falan olmalıydı. Ama adını nerden bilecektim ki !
Son soruyu yanitsiz birakip kagidi teslim ettim.
Süre biterken bir öğrenci, son sorunun test
sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
"Tabii, dahil" dedi, Hocamız...
"Iş yaşamınız boyunca insanlarla karşılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hak eden insanlar bunlar.
Onlara sadece gülümsemeniz ve (Merhaba) demeniz gerekse bile..."
Bu dersi hayatim boyunca unutmadim.
Hademenin adını da...
Dorothy idi.
Yolumuzdaki engeller...
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmus, kendisi de pencereye oturmustu.
Bakalim neler olacak diye gözlüyor.
Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer geldiler, sabahtan oğlene kadar hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girdiler. Pek coğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkindan bu kadar vergi aliyor, ama yolları temiz tutamıyordu.
Sonunda bir köylü çıkageldi.
Saraya meyve ve sebze getiriyordu.
Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı.
Kan ter içinde kaldı ama, sonunda, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü.
Açtı... Kese altın doluydu. Bir de kralın notu vardıi içinde...
"Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir." diyordu kral.
Köylü, bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
"Her engel, yaşam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır."
Önemli olan vermektir..
Yıllar önce hastanede çalışırken , ağir hasta bir kız getirdiler. Tek yaşam şansı , beş yaşindaki kardeşinden acil kan nakli idi.
Küçük oğlan ayni hastalıktan mucizevi bir şekilde kurtulmus ve kanında o hastalığın mikroplarını yok eden antikorlar oluşmuştu.
Doktor durumu bes yaşındaki oğlana anlattı ve ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı.
Sonra derin bir nefes aldi ve "Eğer kurtulacaksa, veririm kanını" dedi. Kan nakli yapılırken ablasının gözlerinin içine bakıyor ve gülümsüyordu.
Kızın yanaklarına yeniden renk gelmeye başlamıştı ama küçük çocuğun yüzü de giderek soluyordu...
Gülümsemesi de yok oldu.
Titreyen bir sesle doktora sordu :
"Hemen mi öleceğim?"
Ufaklık, doktoru yanlış anlamıştı, ablasina vücudundaki bütün kanı verip, öleceğini düşünüyordu
pazar neşesi
Avcıların kaderi!
Dört kişilik avcı grubu, tecrübeli avcı Temel'in önderliğinde ormanda ilerlerken karşılarına küçük bir delik çıkmış.
Temel; "Yatın yere, tavşan deliği" demiş.
Bütün avcılar yere yatmış.
Gerçekten bir süre sonra deliktene tavşan çıkmış.
Avcılar hemen tavşanı vurmuş.
***
Tekrar yürümeye başlamışlar.
Bir süre sonra büyükçe bir delik çikmiş karşılarına.
Temel: "Yatın yere tilki deliği..."
Yatmışlar.
Biraz sonra tilki çıkmış.
Onu da vurmuşlar.
Yollarına devam etmişler.
Bu defa daha büyük bir deliğa rastlamışlar.
Temel :"Yatın yere, ayı ini!.."
Yere yatmışlar ve çıkan ayıyı vurmuşlar.
İyice keyiflenen ayılar yürümeye devam etmişler.
Bir süre sonra kocaman bir deliğin başında durmuşlar.
Avcılar hep birden Temel'e bakmış.
Temel: "Arkadaşlar ne deliği olduğunu kestiremiyorum. Ama, yatın yere, ne çıkarsa bahtımıza..."
Ertesi gün gazetelerde şu haber yer almış:
" Dört avcı tren altında can vermiş..."