İzmir'in kültür hamalı Tufan Atakişi, bu aralar oldukça verimli.
Karşıyaka Karşıyaka Dergisi'nin yanı sıra ilginç araştırmalar da yapıyor. Ortaya çıkan bilgileri de zaman zaman Pota okurlarıyla paylaşıyor.
İşte size bir Tufan Atakişi çalışması daha. İlgiyle okuyacağınızı umuyorum.
***
Günümüzde hayal bile edemeyeceğimiz, 1955 yılında yayınlanmış bir gazete haberi:
Nif Dağı'nda iki kaplan etrafa dehşet saçıyor...
"Kemalpaşa, Nif Dağ'ında türeyen biri erkek, diğeri dişi iki kaplanın Kızılüzüm köyüne ait sürülere tecavüz ettikleri, çoban köpeklerini parçaladıkları ve sürülerin yayılıına mani oldukları malumdur."
Buraya kadar her şey normal. Ama sonrasını daha da dikkatli okuyalım.
"Son günlerde tecavüzlerini artıran bu vahşi ve korkunç hayvanların imha ve ifnası için köylüler Kuşadası'ndan meşhur kaplan avcısı Hüseyin Akçay'ı ücret mukabilinde köye getirtmişlerdir."
Şimdi dikkat!
Kuşadası'nda meşhur bir kaplan avcısı var. Ve Nif'e yani Kemalpaşa'ya getirtiliyor. Demek 50-60 yıl öncesi Ege Bölgesi'nde o kadar çok kaplan var ki, Hüseyin Akçay bu kaplanları avlıya avlıya meşhur olmuş..
* * *
"Meşhur avcı, köye gelerek Nif Dağı'nda tetkiklerine başlamış, kaplanların ayak izlerini, dolaştıkları mahalleleri, sığındıkları inleri bulmuş ve muayyen yerlere muazzam fakını kurmuştur."
Meşhur avcı profesyonel. Çevreyi gezmiş, gerekli gözlemleri yapmış, işinin gereklerini yerine getirip fakları, yani tuzakları kurmuş. Ancak bundan sonrası biraz ilginç..
Ve bu taraflarkimsenin dolaşmamasını emrederek köyün ağasına şu teklifte bulunmuştur:
"Bir tarihte yakaladığım bir kaplan yavrusunu 100 lira bedel mukabilinde Fuar Müdürlüğü'ne vermiştim. Bu kaplan ölmüş, Fuar kaplansız kalmışır. Burada yakalayacağım kaplanı size vermeyeceğim, öldürtmeyeceğim. Bir ihtiyacı karşılamak üzere Fuar Müdürlüğü'ne teslim edip bahşişimi de alacağım."
Bu arada yakalayacağı kaplanın da kendisine ait olacağını ve İzmir Fuar'ına satacağını, bir şekilde köyün ağasına anlatıyor.
* * *
"Vazife tehlikelidir. Her an ölümle karşı karşıyayım. Şayet parçalanırsam ruhuma her sene mevlüt okutulmasını, köylü kardeşlerimden rica ederim. Kurduğum faklar tehlikelidir. Etrafında dolaşmayın. Faka basacak olan kaplanların korkunç sedalarından ürkmeyin. Bana yardımcı olarak köünüzün cesur delikanlılarınikisini yanıma verin. Allah yardımcımız olsun."
Avcılar nasıl meşhur olurlar? İşte böyle. İşin hem teknik tarafını hem de duygusal tarafını iyi kullanıp hamasi nutuklar da atmasını bileceksin. Duygu sömürüsü yapmayı da ihmal etmeyeceksin.
Meşhur avcıya iki yardımcı verilmiştir. Kaplanların faka düşmeleri sabırsızlıkla beklenbaşlanmıştır.
Bundan sonrası meçhul.
Kaplanlar faka basıp yakalandılar mı, yoksa eceliyle mi öldüler, bilinmez...
Ama bildiğimiz bir şey var: Artık Nif Dağı'nda ve Türkiye'de kaplan kalmadı.
***
Meraklısına da işin biraz bilimsel tarafını anlatalım: Prof. Dr. Turhan Baytop'un yaptığı araştırmalardan öğrendiğimiz kadarıyla, "Panthera pardus tulliana" Anadolu'da yaşadığı sürece Anadolu kaplanı ya da Anadolu panteri ya da Anadolu leoparı ya da Anadolu parsı ve kürkündeki benekler yüzünden yaşadığı yörelerde benekli diye anılmıştır.
Anadolu kaplanları Ege Bölgesi, Toros Dağları, Köroğlu Dağları'nda doğal yaşamlarını 1970'lerin başına kadar sürdürmüşlerdir. Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde ise, boyutları daha küçük olan İran parsı, "Panthera pardus saxicolo" yaşamış ve sonuncusu da Şubat 1970'te Hakkari Uludere'de Şehit Şen tarafından vurulmuş.
Size bir ilginç bilgi daha vereyim, Anadolu kaplanına ilk bilimsel "Felis tulliana" adı 1856'da Fransız zoolog M. A. Valenciennes tarafından, M.Ö. 50 yılında Klikya Valisi'yken Anadolu panteri ile ilgili ilk bilgileri derleyen Romalı Marcus Tullius Cicero'ya ithafen verilmişti.
"Tullius" ismi Anadolu'nun panterine giderken, "Cicero" ismi de Ankara'nın köstebeğine, İkinci Dünya Savaşı'ndaki asrın casusu İlyas Bazna'ya takılmıştır.
pazar neşesi
Teşekkürler rahat çalıştık
Amerika'da sütçüler evde kimse olsun olmasın, sütü özel kaplar içerisinde getirip kapıya bırakırlar ya da ev sahibine teslim ederler.
Bir Amerikalı kadın seyahate çıkmaya karar vermişti. Bu nedenle sütçünün çırağı geldiği zaman okusun diye kapıya bir kağıt asmış. Bu kağıda ise, "Evde kimse yok. Bir şey bırakmayın..." diye yazmış.
Bir hafta sonra dönüp eve gelmiş. Ama bir de ne görsün!
Evin içi tam takır, kuru bakır.
Üstelik, kapıdaki kağıda şu satırlar eklenmiş:
"Teşekkür ederiz. Çok rahat çalıştık..."