Yıllar öncesinin Bayraklı'sında her kesimin tanıdığı bir "Ali Abi" vardı.
Duygulu, candan davranışları, duyarlı kişiliği onu sıradan bir dost olmaktan çıkarmış ve bambaşka kişiliği ile "Alemin Efendisi" yapmıştı.
Ali Taşçı, işyerinin bulunduğu Kemeraltı'nda bu özelliklerinden dolayı eşi bulunmaz bir insanlık timsaliydi.
Yoksulun daima yanındadır. Sadece Bayraklılı gençlerin değil, ondan yaşça büyük olanların da Ali Abisi'ydi.
* * *
Bayraklı'daki yaşamın uzmanı Adil Akçamlı dostumuz anlatıyor:
"Bir gün iş dönüşü Basmane'den Bayraklı'ya gelirken üzerinde aynı gün alıp giydiği çok güzel bir yün palto vardı. Yan tarafta oturan, dirsekleri yamalı inci bir ceket giymiş, soğuktan titreyen Ercan'a gözü takıldı. Gönlü dayanamadı, sırtından çıkardığı yeni paltoyu Ercan'a giydirdi. Bu tablo karşısında, olaya tanık olan yolcular duygulanır, gözyaşlarını tutamazlar."
* * *
Bayraklılar Ali Abilerini erken kaybetti, bu zamansız kayıp herkesi derinden üzdü.
Çok zevdiği arkadaşları Ethem Küçükbayraktar, Eşmeli Hüseyin, Sucukçu Sedat, Orcan Sivri ve Nihat Eriş vefatının birinci yılında onu anmak için Güven Kulüp'te toplandılar. Gecenin geç saatlerine kadar Ali Taşçı anıldı, birlikte yaşadıkları acı-tatlı olaylar anlatıldı.
Gülücükler ve gözyaşları harman olmuştu.
Geceyarısından sonra alınan "mezarlığa gitme kararı"na hiçbiri karşı çıkmadı. Ellerinde rakı şişeleri ve susuz mezelerle yola koyuldular.
Mezarlığın demir kapısını açmak onlar için kolay olmadı.
Sonunda Ali Abi'lerine ulaştılar ve ilk kadehi kaldırdılar.
"İçelim arkadaşlar Ali Abi'nin şerefine... Şarkılarla, türkülerle ve kalkan kadehlerle sürüp giden bu anma törenine katılanlar sabaha karşı mezarlık bekçisi İsmail Efendi'nin sesiyle irkildiler:
"Haydi beyler sabah oldu, sizler eve gidebilirsiniz ama ben her zaman Ali Abi'nin yanındayım. Merak etmeyin."
* * *
Ethem Küçükbayraktar, 1932 Bayraklı doğumlu. Babası ile birlikte demir atölyesi işleten, Hollanda'da 20 yıl çalışmasına rağmen özünde var olan yöre sevgisinden, terebiyesinden taviz vermeyen eski Bayraklı'nın has adamlarından...
Ethem mizah yönü ağır basan bir tipti. Çevreye göre annesine çekmişti. Gülmüyor ama güldürüyor.
Hollanda'dan izinli geldiği günlerde Arap Ali'nin kahvesine uğramıştı.
Yıl 1965...
Soğuk bir kış günüydü. Arap Ali, Ethem Küçükbayraktar'a yaklaştı.
"Evlat midemde ülser var, buradaki ilaçların faydasını görmedim. Bütün gün karbonatla idare ediyorum. Duydum ki, dışarıdan gelen ilaçlar iyi geliyormuş. Bir dahaki sefere bana getirir misin?"
Ethem söz verdi:
"Bir dahaki izinde getireceğim. Söz..."
* * *
Bir yıl sonra Ethem Küçükbayraktar elinde ilaçla Hollanda'dan geldi.
Şimdi söz Ethem'in:
"Arap Ali'nin ilacını aldım. Hem de en etkilisini... Ali beni görünce boynuma sarıldı ve ilacını sordu. Cebimden çıkarıp verdim. Ben arkadaşlarla otururken Arap Ali'nin hareketlerini de kontrol ediyordum. Bir ara kaşla göz arasında 'Ben eve gidiyorum' dediğini duydum, gidiş o gidiş..."
Ethem Küçükbayraktar ertesi gün kahveye gitti. Arap Ali bu kez yüzüne bile bakmadı. Belli ki bir şeyden alınmıştı.
Her şeyi göze alıp Ali Dayı'nın yanına koştu.
"Ali Dayı dün bir yanlışlık yaptım. Sana ülser ilacı diye cinsel gücü artıran hapları vermişim. Özür dilerim. Bugün gözüme çarpınca ilacını getirdim. Buyur, geçmiş olsun..."
Oysa bunun sadece Bayraklı halkının yaptığı şakalardan biri olduğunu Arap Ali gibi uyanık çoktan anlamıştı.
* * *
Giacomo Bazzoli, Bayraklı Saint Antuan Katolik Cemaati'nin pederi...
Ufak boylu, şişman, keçi sakallı, açık mavi gözlü, haftanın üç günü dağlara keklik avına çıkan, çocuklara karamela dağıtan şirin görünümlü bir din adamı.
50 yılı aşkın bir tarih içinde, dağa ava giderken onun iyi cins iki av köpeğini, taba renkli av elbisesini, İtalya'dan getirdiği pırıl pırıl kahverengi çizmelerini, fişekliğini unutmak mümkün değil.
Akşam dönüşü belinde sallanan kekliklerle, gururlu bir tebessümle çok renkli bir kişilik sergilerdi.
Ve, Adil Akçamlı'dan son söz:
"O, insanların varlığı yaşamın yeknesak geçmemesini sağlar, özellikle benim küçük yaşlarla sapanla karabatakları vurmama neden olurdu."