Pasaport-Gümrük arasına marina, Ekrem Demirtaş'ın yirmi yıllık hayali...
Hem de, her gün yenilenen, Körfez'e her bakışta tazelenen ve yeniden yeşeren bir hayal.
Bu öyle bir hayal ki, gerçekleştiği anda İzmir'in ufukları sonuna kadar açılıverecek.
***
Onbeş yılı aşan zaman gerisine doğru bir ufuk turuna ne dersiniz?
Ekrem Demirtaş'ın, Liman'a bakan çalışma ofisinin geniş penceresinden denize seyre dalmıştık...
Ticaret Odası'nın "Atom Karınca" adını verdiğimiz Başkanı, başını Pasaport İskelesi'ne doğru uzattı, sonra sola dönüp henüz Konak-Pier adını almamış çıkıntıyı gösterdi ve devam etti:
"Tam marina alanı... Şu dalgakıranı da değerlendirmiş olacağız. Körfez'in bu bölümü marina olmaya her an hazır, bekliyor."
***
Ekrem Demirtaş, Körfez'in bu kesiminde hayali de olsa kurduğu dünyayı anlatıyordu:
"Şurada konukları ağırlayacağımız kahvehaneler olacak, hemen yanında restoranlar, akvaryum yer alacak, şu ileride ışık oyunları sergilenecek. Çekekler, yat aksesuvarları şu binanın ötesine konulacak. Ayrı bir ünite olacak orası... Mendireğin üstüne bir butik otele ne dersiniz?"
* * *
Ekrem Demirtaş geçen şu onbeş-yirmi yıllık süreç içinde, mini ölçüde de olsa birkaç kez "marina denemesine" girişti.
Maksat nabız yoklamaktı?
"İstemezükçü bürokrasi" uyanacak mıydı?
Yoksa, uyur gibi yapıp, en hassas noktada su mu koyacaktı?
Atom Karınca, o harikulade azmi ve inadı ile hepsini denedi.
O istemezükçü kafa hep karşısına çıktı.
Sonunda "hak" kazandı.
Ve, Pasaport Dalgakıranı üst kullanım hakkının ihalesini İTO aldı.
Şimdi meydan Ekrem Demirtaş ve ekibinin...
Şimdi O'nu dinleyelim:
"Dalgakıran 1876'da Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılmıştı. Ama uzun yıllar kaderine terk edilmişti. Kentimizin en güzel, en değerli yerindeki bu alanı karanlıktan, yalnızlığından kurtararak, İzmir'e bir pırlanta kolye gibi armağan edebilecek olmanın heyecanını yaşıyorum."
çimen'den
Hastalık uğradı bana!
Hastalandığında sıkılma, eğer yapabiliyorsan evinde yat ve dinlen. Üzülme güçten düştüm diye, sinirlenme işlerim yarım kaldı diye. Mücadele etme soğuk algınlığınla. O bir misafir. Buyur et. Zaten istemesen de girdi bir kere senin bedenine, evine. Bari sonrasında kibar ol. Kavga etme. Sızlanma, söylenme.
Sıcak ıhlamur ikram et, zencefil yedir. Ballı, limonlu, tarçınlı macun yap. Çorbalar hazırla aç kalmasın diye. Su içir bol bol. Mandalina, portakal soy, yesin C vitaminlerini. Hatta doktorunla tanıştır. Bırak onlar daha yakın zaten. Sen senede bir iki ağırlıyorsun bu misafiri. Doktor her gün üç beş karşılaşıyor. Dost olmasalar da tanışlar nihayet.
Sonra verdiği ilaçları da kullan, öksürüğüne iyi gelir, ateşini düşürür, geçirir mi hastalığı, bilemem. Doğrusu yardımcı olur da tam bitirir mi emin değilim. Çünkü denemişliğim var, ilaçlı da ilaçsız da tam 7 gün misafir kaldı bende. Doğal ürünlerle de ilaçla da destekledim üstelik.
"Yat uyu" dedi bedenim, "sen ayaktayken bu virüsle mücadele etmekte zorlanıyorum." Ben de yattım uyudum. Öyle ya, sen fırıl fırıl ortalıkta dolanınca, savaşçının gücünü kırıyorsun. Bırak o toplasın ihtiyacı olan enerjiyi. Bir de hemen ateşe müdahele etmemek gerek. 38'in üstüne çıkınca al ateş düşürücüyü. Çünkü vücut ateşi, virüsle yapılan savaşın bedendeki dışa vurumu. Orada da sabır gerek. Dayarsan hemen ilacı, direncini kırarsın bedeninin. Bekle, sonra al önlemini.
İyi muamele ettim ben misafirime. Hiç isyan etmedim. Kaldığı sürece, "vardır bir hayır" dedim. Demek ki biraz evde oturmam lazım. Kulağım duymadı, gözüm görmedi, burnum tıkandı bir müddet. "İyi o zaman" dedim, "içime döneyim bu ara, belli ki dışarıdan yok fayda".
Sonunda, o da gitmeye karar verdi. Aman çok memnun kalıp tekrar gelsin diye değil bu misafirperverlik, sadece gelince kavga yerine hoşgörü sundum ona. Aslında savaşan hücrelerim oldu, ruhum değil. Bir kaç yıldır hiç uğramamıştı bana. Hoş geldi ve güle güle de gitti.
Çimen Erengezgin
laflama
* Nazar etme ne olur, saksıyı çalıştır senin de olur!...
* Yağmur yağıyor, seller akıyor. Arap Bacı köşede şemsiye satıyoooor!...
* Ben açık kapıyı sadece, gönül hırsızlarına bırakırım vallahi!...
* Şarkılardan fal tutacağına, şarkıcılardan bir tanesini tavlasana oğlum!
* Çirkin kadın yoktur, güzelliği göremeyen aptal erkek vardır!...
* Bir dikili ağacım olmadıktan sonra, yılbaşı ağacım olmuş, olmamış umrumda mı?
İbrahim Ormancı'dan
küpe
Adaletsizliği işleyen, çekenden daha sefildir.
Eflatun
fıkra
Tramplen
Temel: "Yüzme havuzuna cittum beni attılar" dedi ve sebebi sorulunca:
"Havuza işedum..." cevabını verdi.
"Herkes işiyor, seni neden kovsunlar?"
"Tramplenden işedum..."