Diplomasiyi her zaman biraz strateji oyunu olarak gördüm; zamanlamanın, imkanların, fırsatların, jeopolitiğin akıl ve zeka ile biçimlendirildiği bir strateji sanatı. Ve yine bu yüzden Sun Tzu'nun "Savaş Sanatı" kitabı, Prusyalı General Carl Von Clausewitz'in "Savaş Üstüne" adlı klasik eseri, ve İngilizlerin efsane stratejisti Sir Basil Henry Liddell Hart'ın "Dolaylı Tutum" kitabı ve yazılarını içeren diğer kitapları çok erken okuduğum ve halen de bir alışkanlık olarak başucumda barındırdığım kitaplar olarak hayatımın bir parçasıdırlar. Soğuk Savaş yılları bu konuda bir kısırlık yarattı sanki. Güçlü strateji kitapları çıkmadı ortaya. Bana göre 21.Yüzyılın başlangıcında dünyanın en dikkate değer stratejik düşünce ve ufuk kitabını yazan bir Türk'tür ve ismi Ahmet Davutoğlu'dur. "Stratejik Derinlik" gibi birinci sınıf bir kitabın yazarının Türkiye'nin Dışişleri Bakanı olması ayrıca keyif vericidir.
***
Bu girişi yapma ihtiyacını şunun için duydum: Türkiye uzunca bir süredir diplomasisini yeni bir strateji ile yönetiyor; taktik adımlarını bütünlüklü bir devlet stratejisinin uyumlu öğeleri olarak atıyor. Ortadoğu'ya dönük açılım da, yeni Kıbrıs siyaseti kurgusu da, Kürt ve Kuzey Irak politikası da böyle bütünlüklü bir stratejinin ürünüdür..
Hiç şüphesiz diplomasi ve strateji demek her şeyden önce yeni bir dil demektir. Bugün sevinerek görüyoruz ki, Türk diplomasisi o kekeme, yuvarlak, korkuların biçimlendirdiği dilden çoktan vazgeçmiş görünüyor. Sabırla kendisini haklı olduğu bir alana pozisyonlandıran Türkiye, mesela Kıbrıs konusunda hiçbir şekilde tehdit ve blöf içermeyen ama buna karşılık haklılığını özgüvenle savunan, herkese sorumluluğunu hatırlatan, adaletli bir dil geliştirebilmiştir.
***
Türkiye artık yapamayacağını söylemeyen, ancak söylediğini mutlaka yapan bir ülkedir. Kürt sorunu konusunda da durum böyledir. Demokrasinin bütün çözüm imkanlarını sabırla devreye sokan Türkiye, terörle mücadelede bugün hangi etkili tedbiri alırsa alsın, dünyanın gözünde haklı bir yerde olacaktır.
Başbakan'ın Kıbrıs'ta yaptığı konuşmayı, Annan Planı'nın tartışıldığı tarihlerden bu yana geçen sürede yaşananlarla birlikte düşündüğümüz vakit, Türk devletinin yeni diplomasi dilinin güzel bir örneği olarak tespit etmek yanlış olmayacaktır.