Dün, Amerika'da katıldığımız bir toplantıda yabancıların sorularına verdiğimiz cevapları yazmıştık. Yabancılarla her temasımızda, bir kanaat önderi olarak, bize sorulan temel soru Başbakan'ın sahip olduğu yüksek prestijin kaynaklarının neler olduğudur. Türk milletinin bir parçası olarak ben, bu sorunun cevabını biliyorum ama bunu yabancılara anlatması öyle sanıldığı kadar kolay değil. Çünkü bir parça metafizik alana girmek gerekiyor Tayyip Erdoğan gerçeğini anlamak ve anlatmak için.
Şimdi ABD'li uzmanların sordukları diğer sorulara ve benim verdiğim cevaplara dönelim:
Soru: Tayyip Erdoğan yeni Osmanlı'yı mı kurmak istiyor?
- Hayır, Yeni Osmanlı'yı kurmak gibi bir çabası yok. Ancak şu tarihi bir hakikat olarak ortadadır, Türkiye Cumhuriyeti, Osmanlı'nın devamı bir devlettir. 20. yüzyılın başında İttihatçı Enver-Talat-Cemal üçlüsü Osmanlı'yı batırdı, 21. yüzyılın başında ise muhafazakar demokrat Tayyip-Abdullah-Bülent üçlüsü Osmanlı'nın devamı olan devleti yükselme çağına sokuyorlar. Tayyip Erdoğan'ın uyguladığı pro-aktif dış politikadan Osmanlı'yı yeniden kurmak istediği gibi bir sonuç çıkmaz, kaldı ki Tayyip Erdoğan tarihe karşı iddialı bir adam, yeni bir şey kuracaksa bu daha önce denenmiş bir şey olmaz, mesela 4. Roma'yı kurabilir, ya da İstanbul merkezli yeni bir Ortadoğu-Kafkas ve Balkan imparatorluğu. Bu son söylediğimi şakayla karışık bir ciddiyet içinde söylediğimi düşünebilirsiniz.
Soru: Tayyip Erdoğan hükümetiyle AB'nin geleceği ne olacak?
- Tayyip Erdoğan için AB hala önemini koruyan bir proje. Bu projenin değerini biliyor. Ancak bu ilişkiye tek boyutlu bakan bir siyasetçi değil. Bizim AB'nin değerini bildiğimiz gibi AB'nin de Türkiye'nin değerini bilmesini istiyor. Karakteri icabı AB'nin ikiyüzlü politikalarına hiç de siyasi olmayan tepkiler gösteriyor. Bir başka husus, Tayyip Erdoğan'ın "AB olmazsa ne olur?" sorusuna karşı bir seçeneği olduğu çok açık. Ortadoğulu 3 devletin Türkiye ile yaptığı Bağdat Paktı benzeri yapılanmalardan AB'nin dersler çıkarması lazım. Tayyip Erdoğan aslında AB için tarihi ilişkiler geliştirmek bakımından bir şans. Çünkü bana göre yaptıklarıyla Avrupa tarihinin bir parçası. De Gol gibi, Wili Brand gibi. Zira o, Akdeniz Avrupası'nın demokratikleşme sürecini tamamlayan insandır. Yani Portekiz, İspanya, Fransa, İtalya ve Yunanistan'dan sonra Akdeniz Avrupası'nda demokratikleşemeyen bir tek Türkiye kalmıştı ve Tayyip Erdoğan döneminde o halka tamamlandı. Herkes dikkat etsin, şimdi demokratikleşme Akdeniz Avrupası'ndan karşı kıyıya sıçradı. Ve yine herkes dikkat etsin, oraların en reel siyasi sembolü Tayyip Erdoğan'dır.
Soru: Tayyip Erdoğan'ın gerçekten bir din devleti kurmayacağından emin misiniz?
- Siz emin değilseniz bana iki tane gerekçe söyleyin, bu gerekçelerin çok da mantıklı olması gerekmez ayrıca, birlikte böyle bir tehlike olduğu sonucuna ulaşalım. Bakın susuyorsunuz, çünkü böyle bir tehlike varit değil. Ben bu konuda başka görüşlere sahibim. Gerçi bu görüşlerime bazı AK Partililer çok kızıyorlar ama doğrusu onların kızması umurumda olmaz. Ben diyorum ki, Tayyip Erdoğan bırakın bir din devleti kurmayı, yaptığı büyük demokrasi devrimiyle ve yarattığı büyük sosyal özgüven ve mobilizasyon patlamasıyla Türkiye'nin doğru yönde sekülerleşmesini sağlayan bir liderdir. Onun döneminde şehirleşme yüzde 70'lere ulaştı. Ekonomi, demokrasi, hızlı tren, hava ve karayolu altyapısındaki devrimci atılımlar müthiş bir sosyal entegrasyon sürecini başlattı. Türkiye tarım toplumu şartlarından bilgi toplumu şartlarına sıçradı.
Velhasıl dilimiz döndüğünce bunları söyledik. Dinleyicilerin ilgisini çekmiş olmalı ki kahve arasında etrafımızı sardılar ve düşüncelerimizi biraz daha derinleştirme imkanı bulduk. Bu arada 10 yıllık bir AK Parti iktidarından sonra yabancıların bizlere bu soruları soruyor olmaları bir gerçeği gösteriyor: Ne Başbakan Erdoğan kendini iyi anlatabiliyor ne de partisi ve arkadaşları onun büyük tarihsel rolünü yeni ve yaratıcı kavramlarla literatürleştirebiliyorlar.
Yazık, Türkiye evrensel bir markaya dönüştürülebilecek bir devlet adamını değerlendiremiyor. Zaten AK Parti bana göre, köhne bir partiye dönüşüyor, neden böyle bunu da yazarız.