En üzüldüğüm şeylerden biriydi İzmir'i soktukları o sevimsiz kılık. Kendilerine Atatürkçü, laik, ilerici diyenler yaptı İzmir'e bu kötülüğü. Oysa İzmir, bütün tarihimiz boyunca Anadolu'da yaşayan herkesin gelip yaşamak istediği, bazen sığınmak istediği Kaf Dağı'ydı. Tabi güzellikleri filan değildi insanları buraya çeken; İzmir'in zihniyet iklimi, burada teneffüs edilen özgürlük havası... İnsanları buraya çekenler bunlardı. Dört yıl önce bizzat analiz notlarını yazdığım bir araştırma yapmıştık İzmir'de. Çıkan sonuçlar müthişti. Çok şey öğrendim o araştırmadan. Zaten o araştırmayı gördükten sonra İzmir ve İzmirlilerle ilgili hüküm verirken hep dikkatli olmaya özen gösterdim. Bir bulgu vardı o araştırmada; bana göre yapay kimliğinden farklı olarak İzmir'in nasıl bir şehir olduğunu, nasıl bir kimlik algısı yarattığını gösteriyordu: Güneydoğu ve Doğu Anadolu kökenli İzmirlilere "İzmir'e neden geldikleri" soruluyordu. Verilen cevap ezici bir çoğunlukla şu bulguya ulaştırıyordu bizi: Doğu ve Güneydoğu kökenli insanların birçoğu iş bulmak için gelmiyorlar İzmir'e; özgürlük duygusunu yaşamak için geliyorlar, töreden, aile baskısından kurtulmak için geliyorlar, bunaldıkları için geliyorlar ve birey olmak için geliyorlar. Benim için çok şaşırtıcı bir sonuçtu bu. Güneydoğu ve Doğu Anadolu kökenli hemşerilerimizin bu şehrin eski sakinleriyle uyum içinde yaşamalarının nedenini bu araştırmayı gördükten sonra daha iyi anladım.
***
Gerçekten İzmir'de bazılarının sandığını aksine hiçbir şekilde etnik ayrımcılık anlamına gelecek bir sosyoloji oluşmadı. Oluşamazdı, zira bu şehrin temel kimliği demokrat olması, çoğulcu bir hayatı sevmesidir. İzmir ne kadar kozmopolit olursa o kadar mutlu olan bir şehirdir. Elbette kozmopolit bir hayatı sevmesi, çoğulcu iklimi benimsiyor olması bu şehrin ve bu şehirde yaşayanların değerleri olmadığı anlamına gelmiyor; tam aksine, bu şehir demokrat ve çoğulcu olduğu için kendini var eden değerler konusunda bazen çok katı olabiliyor. Zaman zaman takındığı ideolojik tutumu asla kendi içine dönük ayrıştırıcı bir tutum olarak yansıtmıyor; genele dönük bir tavır takınıyor. Mesela merkezi hükümete meydan okuyabiliyor. Eğer laiklik vs. gibi değerlerden hareketle içine dönük bir tutum görürseniz, biliniz ki orada İzmirli inisiyatifini aşan bir provokasyon vardır. Bu provokasyonlar zaman zaman bu şehir üzerinde denendi ama İzmirliler bu senaryoların hiçbirine itibar etmedi. Bu şehir hem değerleri konusunda dik durmaya hem de bir göçmenler adası olarak, farklılıklar içerisinde huzurlu bir hayat sürmeye kararlı.
***
İşte size yukarıdaki bütün değerlendirmelerimizi doğrulayan bir gelişme: Hatırlayalım, bir süre önce bölücü partinin Sırrı Sakık adındaki, sözüm ona, milletvekili bir açıklama yapmıştı: Demeye getirdi ki, Kürtler bu toprakların yerlisi ve asıl sahibi, Balkan göçmenleri ve Çerkezler de sonradan gelmiş olanlar. İpe sapa gelmez bir sözdü bu. Ağzının payını her kesimden en ağır biçimde aldı. İşte şimdi bu bölücü zihniyete en büyük darbeyi yine İzmirliler vuruyor: İzmir Balkan Anadolu Birliği heyeti Diyarbakır'ı ziyaret ediyor. Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir en üst düzeyde konukseverlik gösteriyor heyete. AK Parti Milletvekili Rıfat Sait, Çanakkale'de birlikte şehit düşen Boşnak'la Kürt'ü hatırlatıyor ve "Diyarbakır bizim" diyor. Aynı sıcak karşılığı da Osman Baydemir'den görüyorlar.
Ben, İzmir Balkan Anadolu Birliği'ni yürekten kutluyorum, yaptığı etkili milletvekilliği için Rıfat Sait'i ilaveten kutluyorum. Şu yapılan iş büyük vatanseverliktir; aynı zamanda İzmir'in aklıyla ve ruhuyla bir "rol model" şehir olduğu ortaya konmuştur.