Barış sürecini destekliyorum, bu sürecin kolay olmadığını biliyorum. Bakın size önümüzdeki günlerde neler olacağını anlatayım.
İmralı'daki örgüt lideri iyi polisi oynarken, Kandil'dekiler zaman zaman mızıkçılık yapacaklar. Devlet hemen İmralı'dakine koşup "şunlara bir şey söyle" diyecek, İmralı'nın Kandil'i terbiye etmesini isteyecek. İmralı Kandil'e "emirlerime karşı gelme" diye seslenecek. Bu arada kamuoyunun duygularında gel-gitler oluşacak. Muhalefet partileri meydanlarda "Biz dememiş miydik?" nutukları çekecekler. Hatta daha kötü şeyler olabilecek. Terör eylemleri yaşanabilecek, suikastlar toplumu şaşkına çevirebilecek, kamuoyunun barış sürecine desteğini ifsat edebilecek her provokasyonu yaşayabileceğiz.
Bütün bunlar olabilir ama Türkiye böyle büyük bir sorununu çözerken taş gibi sağlam durmak zorundadır. Türk devleti ve hükümeti ne yaptığını gayet iyi biliyor. Başımızda hücrelerine kadar bu ülkenin aşkıyla yaşayan bir Başbakan var. Onun bu ülkenin değerlerini ucuza da pahaya da satmayacağını biliyoruz.
Üstelik herkes bilsin ki Türkiye'nin kimseye bir şey verdiği filan yok. Barış sürecini desteklememe kızan eski arkadaşlarıma soruyorum: "Söyleyin bana, Türkiye PKK'ya ne taviz verdi?"
Bana "şunu verdi" diye bilenine rastlamadım henüz. Kaldı ki bundan sonra da bu devletin kimseye bir şey vereceği filan da yok.
Bizim kendi vatandaşlarımız hakları olan her şeyi ise elbette alacaklardır ki bunlar da demokratik haklardır ve şu ana kadar bu hakları Kürt vatandaşlarımıza verememiş olmamız zaten bizim ayıbımızdır.
***
Velhasıl, biz bu baş belası sorunu silahla ve kanla değil demokrasiyle çözeceğiz. Herkes inansın ki biz bu sorunu kan ve silahla da çözebilirdik ama kime ne faydası var bunun? Silahla çözerseniz arkanızda gözyaşı ve kanla yoğrulmuş bir nefret bataklığı bırakıyorsunuz. Hadi böyle bir çözüm bizi rahatlattı, ya gelecek nesiller?
Kaldı ki demokrasi yoluyla çözüm şekli daha önce de denenmiş ve sonuç vermiş. Bizim ülke aydınlarımızın yeterince dikkat etmedikleri bir dönem var tarihimizde: 1950-60 Demokrat Parti dönemi. Biliyor musunuz, 50-60 arası Türkiye'de Kürt sorunu diye bir sorun yok. Niye yok? Çünkü demokrasi uygulaması sorunu bir anda çözmüş. DP, isyancı Şeyh Sait'in torunu Abdül Melik Fırat'ın 20 yaşındaki torununun yaşını büyütüp milletvekili yaptı. Kürtler geleceklerinin demokraside olduğunu gördüler ve sisteme güvendiler.
Nitekim Numan Esin adlı 27 Mayıs darbecisi subay, geçtiğimiz yıllarda yazdığı anılarında "Darbeden sonra Yassıada'ya Menderes'i görmeye gittiklerini ve Menderes'e 'Kürt meselesini nasıl çözdüklerini' sorduklarını, Menderes'in de 'demokrasiyle' diye cevap verdiğini" anlatır. (Devrim ve Demokrasi-Bir 27 Mayısçının Anıları)
Diğer taraftan süreci dikkatli takip edenler, Türkiye'nin temel ilkeleri üzerinde kararlılıkla dururken, terör örgütünün bütün eski iddia ve emellerinden vazgeçerek çözümü demokraside arama noktasına geldiğini göreceklerdir.
Bu sürecin sağlam bir zeminde gelişmesi de esasen bundandır.
***
Yine unutmayalım...
Tarihimize baktığımız zaman Türklerin "devlet müteahhidi" gibi bir millet olduğunu görürsünüz. Biz tarihte çok devlet kurmakla övünürüz, o devletlerin niçin yakıldığını sormak gerekirken. Biz o devletleri gereksiz inatlarımızdan dolayı yıktık, devlet aklını kullanmadığımız, siyasetin imkanlarını yeterince devreye sokmadığımız, milli sorun çözme yeteneğimizi geliştiremediğimiz için ayakta tutamadık.
Onun için, biz şu sorunu kendimiz çözebilirsek, aynı zamanda devletimizi binlerce yıl yaşatacak bir süreci de başlatmış olacağız.