Güvenli bölge veya uçuşa yasak bölge oluşturmak pek kolay değildir; konunun uluslararası hukuku ilgilendiren bir yanı var. Ayrıca böyle bir işlem Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararını zorunlu kılıyor. Ancak, böyle herhangi bir karara ihtiyaç duymadan da güvenli bölge veya uçuşa yasak bölge uygulaması yapılabilir ve üstelik herhangi bir uluslararası meşruiyet sorunu yaşanmaz.
Şimdi Türkiye, Suriye sınırları içerisinde bir güvenli bölge ve tabi uçuşa yasak bölge talebinde bulunuyor.
Peki, BM Güvenlik Konseyi bu talebimize cevaz verebilecek durumda mı?
Hayır, Rusya ve Çin gibi ülkeler kategorik olarak bu talebin önüne set çekiyorlar.
Bir başka soru: Türkiye kendi iradesiyle böyle bir uygulamayı fiilen gerçekleştirirse, bu işlem uluslararası bir meşruiyet krizine neden olur mu?
Hayır, olmaz, bir uluslararası tartışmaya neden olabilir ama bir meşruiyet krizi çıkmaz bu tartışmadan.
Çünkü BM pratiklerine uygun eylemini meşru kılacak pek çok sağlam gerekçesi var ortada.
Birincisi, Suriye'de Esat yönetimi 300 bin insanı öldürmüş, hala insan öldürüyor. Bunu kimyasal silahlarla yaptığı gibi varil bombalarıyla da sürdürüyor.
İkincisi, Halep hem IŞİD'in hem de Esat'ın tehdidi altında. Halep Suriye'nin ikinci büyük şehri ve buraya herhangi bir saldırı Türkiye sınırlarına korkunç bir insan göçünün yaşanmasına neden olacak. Türkiye'nin sığınmacı kabul etme kapasitesi çoktan aşıldı, artık her gelecek sığınmacı bir iç sorun haline gelme durumundadır. Bu Türkiye için bir ulusal güvenlik sorunu meselesidir. Bugün Türkiye'deki sığınmacı 1 milyon 600 sayısına çoktan ulaşmıştır. Avrupa ülkeleri toplam 120 bin sığınmacıya ancak kapılarını açmışlardır.
Üçüncüsü, Türkiye zulme uğrayan bu insanlara sahip çıkmakla zaten büyük bir alicenaplık göstermiştir; ancak bu misafirperverliğin maliyeti Türk ekonomisinin kaldıramayacağı bir boyuta ulaşmıştır. Şu ana kadar harcanan para 4,5 milyar dolardır. Bizim dışımızdaki dünyanın Türkiye'nin ödediği bu korkunç faturaya katkıları sadece 200 milyon dolardır.
Bu tablo, Birleşmiş Milletler'in ve uluslararası hukukun içtihatları ve uygulamaları bakımından Türkiye'nin "de facto" uygulayacağı güvenli bölge işlemini meşru hale getirecektir.
TÜRKİYE OLAYLAR KARŞISINDA ETKİSİZ ELEMAN DEĞİLDİR!
Ne kadar saçma bir iddiadır Türkiye'nin "etkisiz eleman" olduğu iddiası. Bu kadar büyük fedakarlıklar yapan, insanlığın işlediği vicdan suçlarını tek başına yüklendiği sorumlulukla adeta kompanse eden bir Türkiye nasıl etkisiz eleman olur?
Üstelik bu kadar büyük orduya sahipken ve o topraklarda kendi milli çıkarlarına tehdit oluşturan onca karanlık iş çevrilirken Türkiye nasıl kayıtsız kalacak?
Bunlar mümkün değil, yolu yok, ya dünyayla birlikte ya da kendi başına, Türkiye orada güvenli bölgeyi oluşturacaktır.
Ordumuzun görüşü de bu doğrultudadır ve Hükümete bunun bütün hazırlıklarını sunmuşlardır.
Yapılacak şey bellidir: Türkiye ordusunu Suriye sınırının ötesindeki 30 kilometrelik bir banda, sınıra paralel enlemesine yerleştirecek ve bu bölgeyi aynı zamanda uçuşa yasak bölge ilan edecek.
Ardından, Türkiye'deki Suriyeli sığınmacıların kamplarını kendi ülkelerine taşıyacak.
Ve tabi, o bölgedeki etnik fırıldakların Türkiye'nin içini karıştırmasına izin verilmeyecek.
Önümüzdeki günlerde ABD'nin bölgeden sorumlu başkan yardımcısı Joe Biden Türkiye'ye geliyor. Bu adam söylenenleri anlamayan, sonra da yalan söyleyen birisi. Son olarak Cumhurbaşkanımızdan dilediği özrü inkar etti. Bu adamla çok açık konuşmalı Türkiye. Açık konuşmalı ve "benimle var mısın, yok musun?" sorusunu açıkça sormalı.
ABD varsa var, yoksa işlem başlamalı.
Bu dünyanın salağı değildir Türkiye.