Türk tarihinde Ağustos, zaferler ayıdır. 26 Ağustos 1071 Malazgirt Zaferi'nden başlamak üzere, I. Kosova ve Otlukbeli zaferleri, Otranto fethi, Çaldıran, Merc-i Dabık ve Mohaç meydan muharebeleri, Çanakkale Zaferi, Sakarya, 30 Ağustos Başkumandanlık zaferleri hep Ağustos aylarına rastlar.
Tarihte Türkler cengaver bir millet olarak tanınır. İslamiyetten sonra da bu durum artarak devam etti. Artık bu kahramanlık kuru kavga için olmayıp yüce bir ideal içindir. İ'lay-ı kelimetullah, yani Allah'ın adını yüceltmek ve daha ötelere götürmek içindir. Dinimiz cihada, şehitlik ve gaziliğe büyük önem vermiştir. Bu inançla kanatlanan yiğitlerdir ki 1071 zaferini yazmışlardır:
Bir cuma sabahı Allah'a karşı/ Malazgird'de 54 bin er/ Bestelediler en güzel marşı/ Allahü ekber Allahü ekber.
Aynı inancı Yahya Kemal 'Büyük Taarruz' için yazdığı şu dörtlüğünde dile getirir:
Şu kopan fırtına Türk ordusudur Yarabbi / Senin uğrunda ölen ordu budur Yarabbi / Ta ki yükselsin ezanlarla müeyyed namın, / Galib et, çünkü bu son ordusudur İslam'ın!
Hayat bir mücadeledir. Savaş bizim irademizin dışında var olan bir hadisedir. Adeta bir tabiat kanunudur. Bütün canlılar aleminde sonsuz bir mücadele söz konusudur. Biz istesek de istemesek de bu mücadele olacaktır. Yaşamak için, silinip gitmemek için mücadele şarttır. Yurtta ve cihanda sulhu sağlayabilmek güçlü olmaya bağlıdır: "Hazır ol cenge ister isen sulh ü salah."
Savaş kaçınılmaz olduğuna göre; gaye kazanmak, zafere ulaşmak olmalıdır. Herkes kazanmak amacıyla işe başlar. Muzaffer olmak iyi bir hazırlıkla mümkündür. Savaşta başarı için, maddi ve manevi olmak üzere iki mühim unsur söz konusudur. Maddi bakımdan, eğitimle, en modern silahlarla, en ileri teknik ve araç gereçle harbe hazırlanmak aklın gereğidir.
MORAL GÜCÜ
Ama bunlar kafi değildir. Çünkü silahı kullanacak, düğmeye basacak, tetiği çekecek olan insandır. İnsanın en değerli varlığı hayatıdır. Muharebe ölüm kalım meselesidir, can pazarıdır. Günümüzde bile hala zafer süngünün ucundadır. Göğüs göğüse muharebe geçerliğini devam ettirmektedir.
Silahlar ne kadar gelişmiş olursa olsun, onları kullanacak olan insan korkak olursa, canını her şeyden aziz bilirse, başarı beklenemez. İşte bu noktada en az maddi güç kadar moral, yani maneviyat da önemlidir.
Türk zaferlerinde maneviyat unsurunun büyük rolü olduğunu görüyoruz. Allah'ın adını yüceltmek gayesiyle cepheden cepheye koşan Mehmetçik, ölürse şehit kalırsa gazi olacağına inanmıştır. Sırasında meleklerin, Hızır'ın, velilerin yardımlarının kendisi ile beraber olduğuna inandığı için, büyük bir gayretle düşman üzerine atılmış ve göğüs göğüse muharebelerde çok kere galip gelmiştir.
Bu durum, Anadolu'ya ayak basışımızdan Rumeli'nin fethine kadar, İstiklal Harbi'nden Kore Savaşları ve Kıbrıs harekatına kadar hep böyle olagelmiştir. Bu muharebeler sırasında ve onların bitiminden itibaren öyle olağanüstü şeyler anlatılır ki, hayran olmamak mümkün değildir.