Hayatında keşkelere yer bırakmamaya özen gösteren biri olarak cuma akşamından beri "keşke" deyip duruyorum.
Keşke ölmeden önce arayıp, bir sesini duysaydım ve eskisi gibi kahkahalarla başlayıp biten sohbetlerimizi yapsaydık.
Olmadı. Küstük çünkü. Yaklaşık 7-8 yıldır görüşmüyorduk. Kırgındık birbirimize. İlk adımı birisi atsa kırgınlık bitecekti belki ama yaşamın kendisi bazen buna izin vermiyor.
Benim için özel olan insanlardan biriydi Emin Tanrıyar. Özel insanlar sıradışıdır. Başkalarına benzemedikleri için özeldirler. Emin de çok iyi bir gazeteci, farklı bir yöneticiydi. Kimseye eyvallahı yoktu. Aklına yatmayanı söyler, kavga etmekten çekinmezdi. Ama sözle kavga etmekten! İyi bir hatip ve ikna gücü yüksek biriydi. Ama öfkeliydi. Biraz da huysuz. İşler istediği gibi gitmeyince asabileşirdi. O yüzden uzun süre kalamadı çalıştığı kurumlarda. En küçük bir tartışmada ceketini alıp, çıkıp gitti.
SAKİN BİR YAŞAM
Datça'daymış epeydir. Özlediği ve istediği gibi sakin ve huzurlu bir yaşam sürmek için. Köpeğiyle yaşıyor, arkadaşıyla restoran işletiyor, evde şarap yapıyormuş. Üzüm almak için Denizli'ye giderken, arabanın ön koltuğunda oturup arkadaşlarıyla telefonda sohbet ederken kalp krizi geçirmiş.
58 yaşındaydı oysa. Çok gençti, çok yaratıcıydı, bugün bir gazetenin ya da televizyonun başında olması gerekirken emekliliğini yaşamak zorunda kalmıştı. Ama dedim ya kimseye müdanası yoktu. Yanlış bildiğini karşısındaki patron bile olsa söylemekten çekinmediği, ikiyüzlülüğe, yalana, dolana prim vermediği için uzaklaştı medyadan. Yaşadıklarına isyan eden kalbi erken yaşta teklediği için kendini kızağa çekti.
MERHABA KAİNAT
Keşke o kadar dürüst olmasaydı.
Keşke mükemmel olmaya o kadar uğraşmasaydı.
Keşke "bana ne" diyebilseydi.
Keşke sinirlerine hakim olmayı öğrenebilseydi.
Keşke kendine daha iyi bakabilseydi.
Keşke daha uzun yaşasaydı.
Keşke arada bir arayıp, hatırını sorsaydım.
Onu çok sevdiği Nazım Hikmet'in bir rubaisiyle uğurlamak istiyorum.
Ayrılık yaklaşıyor her gün biraz daha,
Güzelim dünya elveda
Ve merhaba
Kainat...