Fransızların ünlü kadın dergisi Elle'nin genel yayın yönetmeni bir kitap yazmış sekssiz yaşamla ilgili, "Yalnız uyuma sanatı; Kadın neden seksten vazgeçti". 49 yaşına bastığında, seks hayatının onda çok büyük bir stres yarattığını keşfetmiş. Fransa'da biliyorsunuz kimse kimsenin seks hayatına karışmıyor, özellikle kadınların giyimi, davranışı, cinsel tercihi, yaşam biçimi ile ilgili toplumun ve otoritenin ve de devletin koyduğu baskı ya da yasaklar yok. Bir kadının cinselliği yaşaması için evli olması gerekmiyor. Sözünü ettiğim Fransız kadın gazeteci Sofie Fontan'ın da anladığıma göre hareketli bir cinsel yaşamı varmış ama giderek onu heyecanlandıracak bir erkeğin karşısına çıkmadığını fark etmiş.
Bir erkekle tanışıp, güzel bir yemek yiyip, hoş bir sohbet gerçekleştirdikten sonra iş cinselliği paylaşmaya gelince aradığını bulamamaya başlamış. Sohbetinden hoşlandığı erkeği yatakta ten uyumu veya cinsel performans eksikliği vs. gibi nedenlerle yatakta beğenmemiş kısacası. "Kötü bir deneyim, tatsız bir ilişki yaşayacaksam, hiç yaşamayayım daha iyi" diyerek seksten vazgeçmiş.
MUTLU BİR YAŞAM
Bu şekilde geçirdiği 12 yılının da muhteşem olduğunu söylüyor. Daha çok sosyalleştiğini, davetlere tek başına gittiğini, yatağa yalnız girdiğini ve kendini mutlu hissettiğini söylüyor. Ona göre seks dünyanın en abartılmış duygusu.
Kendi ülkesi için anormal bir durum olabilir bu ama bizde zaten kadınların çoğu böyle yaşıyor. Hiç evlenmemiş, cinselliği hiç tanımamış kadınlar da var aralarında, evlenip boşanmış, 40'lı-50'li yaşlara geldikleri için yaşıtları erkekler gençlere yöneldiği için gecelerini yalnız geçiren kadınlar.
Bu kadınlar tıpkı Sofire Fontan gibi gündüzleri gayet aktifler, sosyaller. İşlerinde güçlerinde veya arkadaşları ile sohbette, eğlencede. Arkadaş grupları ile geziyor, yemek yiyor, sinemaya, tiyatroya gidiyor, seyahate çıkıyorlar, geceleri yataklarına yalnız giriyorlar. Bakılı, şık ve hoş kadınlar bunlar. Aralarında Nebahat Çehre gibi herkesin özendiği kadınlar da var. (Bu ismi kendisi de bu konuyu sık sık dile getirdiği için verdim.)
HANGİ ERKEK?
Hayatlarında bir erkek olsun istiyorlar. Ama o erkeğe hizmet etmek, yemeğini yapmak, hayatını düzenlemek arzusuyla değil, hayatı gündüzü ve gecesiyle paylaşmak için. Ama dediğim gibi yaşıtları erkeklerin gözü daha genç kadınlarda.
Ertuğrul Özkök de geçtiğimiz gün bu konuya değinerek Sofie Fortan'dan farklı bir tez ortaya koydu. Yeni çıkan kitabında kadınların kırklı yaşlarını anlatıyor ve bir kadının hayatındaki zirvenin 47 yaş olduğunu söylüyor. Katılıyorum kendisine. Kadınlar yaşlandıkça kendilerini tanımaya, vücutlarının ve bedenlerinin sesine kulak vermeye başlıyorlar. Cinsel açıdan da zirvede oldukları bir dönem. Ama Özkök'ün sözünü ettiği rönesansı kiminle yaşayacaklar? Toplum zaten evlilik dışı cinsel ilişkisine karşı. Ailesi, çocukları, yakınları da. İş arkadaşları bile dahil buna. Hemen dedikoduya başlanır ve rüzgar aleyhine döner. Ayrıca erkeklerin performansı da üzerinde durulması gereken bir konu. Sadece 540-50 yaş üzeri erkeklerin değil, gençlerin de performansından kadınlar ne kadar memnun? Son kitabım Kıpkırmızı da bunu anlatıyor işte.