Hatırlanacağı gibi, ulusal ve küresel boyuttaki ekonomik ve politik gelişmeler nedeniyle Türkiye ekonomisi 2014 yılına iyimser bir iklimde girememişti.
2014 yılı başından itibaren yaşanan gelişmeleri kısaca bir hatırlatmak gerekirse; Küresel boyutta, ABD Merkez Bankası'nın (FED) parasal genişlemeyi önce yavaşlatması ve ardından durdurması, Suriye, Irak ekseninde yaşanan kaos dolu gelişmeler ve Ukrayna sorunu 2014 yılı başında ön plana çıkan konuları oluşturmuştu.
2008 yılında küresel nitelik kazanan ABD kaynaklı finans krizinin ardından FED tarafından başlatılan parasal genişleme operasyonu sonucu piyasalara verilen yaklaşık 4 trilyon doların yarattığı likidite bolluğu daha çok gelişmekte olan ülkelere yansımıştı.
Dolayısıyla FED'in likidite vermeyi durdurması gelişmekte olan ülkeleri olumsuz etkilemiştir. Bunun yanında Avrupa Birliği'nde yaşanan sorunların artması ve resesyon (ekonomide güçlü durgunluk) beklentisinin güçlenmesi doların euro karşısında değer kazanmasına neden olmuştur.
TÜRKİYE AÇISINDAN
Büyümesini dış kaynak girişi, iç tüketim ve ithalatla sağlayabilen Türkiye açısından küresel boyutta yaşanan bu gelişmeler oldukça endişe verici olmuştur.
Türkiye'nin, dünya politik konjonktürünün en önemli iki gündem maddesi olan Suriye ve Ukrayna'nın ortasında bulunuyor olması da, hassas spekülatif sermayenin (Beklentileri dikkate alarak ve risk üstlenerek kazanç sağlayan sermaye) Türkiye algısını olumsuz etkilemiştir.
Buna rağmen özellikle yerel seçimler sonrasında, yüksek faizler sayesinde Türkiye'ye sıcak para akışı hızlanmış, yıl başında 130 milyar dolar olan sıcak para stoğu Temmuz ayında 162 milyar dolara yükselmiştir.
FED'in Ekim ayında likidite vermeyi durduracağını açıklamasının ardından Ağustos ve Eylül ayında çıkış yaşanmış, Ekim ve sonrasında ise yeniden giriş başlamıştır. Kısaca ifade etmek gerekirse 2014 yılı, küresel eko-politik iklimin Türkiye'yi de dalgalandırdığı bir yıl olmuştur.
Türkiye'nin içsel dinamikleri açısından gelişmeler incelendiğinde ise, 2014 yılının sıcak para çıkışı, kurlarda artış ve Merkez Bankası'nın şok faiz artışı kararlarıyla başladığını görülmektedir.
Cari açığı azaltmak amacıyla kredi kartlarında taksitlendirme imkanlarının daraltılması da bu gelişmeye eklenmiştir.
Böylece iç talep önemli ölçüde yavaşlamış, Mart ayında yapılacak yerel seçimlerin etkisiyle büyümeyi daha çok kamu harcamaları belirlemiştir. İç talepteki yavaşlama ve kur artışları da uzun zaman sonra net ihracatın büyümeye pozitif katkı yapmasını sağlamıştır.
Kur ve faiz artışı ile iç talep yavaşlaması cari açığın önemli oranda gerilemesini sağlamıştır. Ancak bu arada enflasyon önemli bir tırmanma trendine girmiş, işsizlik yeniden iki haneli rakamlara yükselmiştir.
Sonuç olarak 2014 yılında Türk ekonomisinde daha çok iç siyasi gelişmeler ile küresel gelişmeler belirleyici olmuştur. Küresel rüzgarların ters esmeye başlaması uzun süredir dış kaynağa bağlı olarak iç tüketimle büyüyen Türkiye ekonomisi açısından yeni yol arayışlarını gündeme getirmektedir. Zira artık büyük miktarda yabancı kaynak girişi hem küresel hem de iç ekonomik değişiklikler nedeniyle güç görünmektedir.
10. Kalkınma Planı, Orta Vadeli Program ve Ekonomide Dönüşüm Programları incelendiğinde ekonomi yönetiminin de bunun farkında olduğu, dünden farklı strateji ve politikaların hazırlanarak hayata geçirilmesinin öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Kuşkusuz uzun vadeli ve sancılı olacak bu süreçte tüm ekonomik birimlerin desteğinin alınması, ulus bilinciyle ortak gelecek idealinin maliyetine katlanılmasına imkan verecek sosyo-ekonomik iklimin oluşturulması gerekmektedir.
ESNAF AÇISINDAN
Esnaf ve sanatkarlar açısından 2014 yılı değerlendirildiğinde; yavaş büyüme ile AVM istilasının getirdiği olumsuzlukların ön plana çıktığı görülmektedir.
Ülkemizin her köşesinde AVM ve hipermarketler hızla çoğalmaya devam etmiş, üyelerimiz haksız rekabet karşısında daha da erimiştir. Son günlerde buna karşı panzehir olması beklenen yasal düzenlemeler konusunda gelişmeler yaşanmaktadır, bu konudaki görüşlerimizi de bir başka yazımızda ayrıntılı işleyeceğiz.
Diğer taraftan döviz kurları, faiz ve enflasyona ilişkin gelişmeler de üyelerimizi olumsuz etkilemiştir. Yükselen faizler finansman, yükselen enflasyon ise girdi maliyetlerini artırmıştır. Bu arada yurtiçi kredi piyasasında üyelerimizin payına düşen miktar yüzde 1.4 düzeyine kadar gerilemiştir. Dolayısıyla bu şartlar altında üyelerimiz zorlu bir yılı daha geride bırakmıştır.
Bir sonraki yazımızda da 2015 yılında dünya ve Türk ekonomileri üzerine olan görüşlerimize ve üyelerimizin yeni yıldan beklentilerine değinmeye çalışacağız.