“Amacım öğrencilikte ustalaşmak”
Ünal Ersözlü, “Hep öğrenci olmayı tercih ettim. Öğretmenlik bana göre değil. Ben ‘öğrenciliğin öğretmenliğini’ yapmaya talibim. Bu kitapta da bunu denedim. Hayatın iyi bir öğrencisiyim” dedi
- Cumartesi
- Giriş Tarihi: 23 Şubat 2018 17:18
- Güncelleme Tarihi: 24 Şubat 2018 12:22
İzmir'in deneyimli gazetecilerinden Ünal Ersözlü, sekizinci kitabı "Dört Gün Buda, Üç Gün Zorba"nın ortaya çıkış serüvenini ve günümüz insanlarının sevgiyle imtihanını Yeni Asır okuyucuları için anlattı. Çağın en önemli sorununun insanın kendi kutsallığını unutması olduğunu söyleyen Ersözlü, "İnsanın tüm karamsarlıkları karşısında, zafer sadece sevgiye sarılmakla gelir. Ama günümüzde sevgi çok ıssızlaşmış durumda. İnsanlar sevgisiz kaldıkça, yalnızlıklarını çoğaltıyorlar" diyor.
BİLMEDİĞİMİ BİLDİM
Kitabınız gerçek anlamda bir bilgi birikimi kitabı ama bunu insanlara çok mütevazi bir üslupla sunuyorsunuz? Bu bir tercih midir yoksa öğretmen olmaktan çekinmek midir?
Bu yaklaşımın için çok teşekkür ederim. Çok bilmeyi hiçbir zaman sevmedim.
Açıkçası hakikat arayışının, yazının ve şiirin mütevazı bir yolcusu olabilmek benim için hep daha sahici daha dokunaklı bir tercih oldu. Şöyle bir bakarsan, zaten herkesin her şeyi çok bildiği ya da bildiğini sanabildiği bir dünyada yaşıyoruz. Ben her zaman bilmediğimi bildim.
Bu da belki sahici bir şekilde bilmeye başlayabilmek için en anlamlı yol olarak görünüyor. Çünkü insanlığın binlerce yıldır biriktirdiği insanlık serüveni o kadar derin, o kadar dolu, o kadar gizemli ki; hepimizi yeniden öğrenmeye, yeniden düşünmeye, kalıplaşmış zihnimizden uzaklaşmaya kışkırtıyor.
Belki de bilgi kadar, ruhsal aydınlanmanın, sezgilerimizin, hislerimizin peşine düşmek gerekiyor. Ayrıca hayatım boyunca hep öğrenci olmayı tercih ettim. Öğretmenlik bana göre değil. Ben 'öğrenciliğin öğretmenliğini' yapmaya talibim. Bu kitapta da bunu denedim. Hayatın iyi bir öğrencisiyim. Amacım öğrencilikte ustalaşmak.
HAREKETE GEÇMELİ
Peki kitapta uzun uzun anlattığınız meseleyi ben size sorayım; sevgi neydi?
Nedir? Ne oldu?
Aslında insan sevgisi günümüzde üzerinde çok konuşulan bir kavram olmasına rağmen, aynı oranda içi boşaltılan bir hale geldi.
Oysa gerçek anlamda 'sevgi' sözcüğünden öyle kolay bir şeyler ummak, insanın günümüzde sevginin tam karşılığını verdiğini düşünmek, hepimiz için yanıltıcı.
Çünkü sevgi sözcüğünün karşılığı çok daha derinlikli, çok daha dokunaklı.
Sevgi aktif bir güç. Örneğin bir insanı seviyorsun; aşk değil, sevgi duygusu ile sarıp sarmalamak istiyorsun. O insanın hayatına karşı eğer aktif bir ilgin yoksa, sevgin daha çok narsistik bir temelde şekillenmiş oluyor.
Çünkü sevgi bir etkinlik.
Sevgi gücünün harekete geçirilmesi gerekiyor. O güzel duygu senden başkalarına da geçmeli.
'ÖTEKİ'Nİ SEVMEK
Ne yapmak gerek bunun için?
En önemlisi 'öteki'ni de sevebilmek. Öteki'ni sevmeyi bilmeden, sevgiyi geliştiremezsin.
Hayatın sorularının, hiçbir hakiki yanıtına, sevgi kavramına yaslanmadan ulaşamayız. Sevgiden uzaklaştıkça, uzun ya da kısa vadede hayatın yorgun, umutsuz, insansız, ıssız varlıkları haline geliriz. İnsan hayatının, yeryüzünün, inançların, kozmosun kendi içindeki akışının, evrendeki tüm yasaların özünü oluşturan, tamamen insan sevgisidir.
İnsan, kendisinde bir tohum olarak bulunan tanrısal planın parçası olan sevgiyi, çoğaltıp büyütmediği sürece, insan olma serüvenine ve kendisine yabancıdır.
Yabancılaşır. İnsanın tüm karamsarlıkları karşısında, zafer sadece sevgiye sarılmakla gelir. Ama günümüzde sevgi çok ıssızlaşmış durumda. İnsanlar sevgisiz kaldıkça, yalnızlıklarını çoğaltıyorlar.
kalbi temizlemeli
Sizce bu çağın problemi nedir? İnsanlar neden kendilerinden uzaklaştılar?
Bu çağın en önemli sorunu, insanın kendi kutsallığını unutmasıdır. İnsanın, kendiliğin bilgisinden (self) uzaklaşmasıdır. Aslında derinlerde bir yerde, yaşamımızın her anında, hepimiz 'kendiliğin bilgisine' (self) karşı büyük bir açlık, susuzluk hissederiz. Bundan sonrası ise farkındalıkla ilgilidir. Eğer istersek bu susuzluk, bir anda sanki bir çeşmenin başında, ağzımızı musluğa dayar gibi bir pozisyonda, bize yavaşça istediğimiz suyu getirebilir.
Bu bir lütufdur. Tanrısal bir lütuf. Bunu hissedebilmek için kalbimizin temiz olması gerekir. Ya da kalplerimizi sabırla temize çekmeliyiz.
HAYAT KIŞKIRTTI
Sizi bu kitabı
Beni bu kitabı yazmaya kışkırtan, hayatın kendisi.
Bugüne kadar esas olarak kendimi, daha çok hep şiirle, gündelik hayatın içinde de gazete yazılarıyla ifade ettim. Ama bazen şiir dışında da yeni yollarla buluşmak gerekiyor. Bir de ben kendimle çok uğraşan, kendimi sürekli sorgulayan biriyim.
Bu ruh halim beni bu kitabı yazmaya teşvik etti.
Gerçekten Buda gibi dingin, roman kahramanı Zorba gibi neşeli, çoşkulu yaşamak mümkün müdür?
Neden mümkün olmasın.
Hayatın anlamına uygun bir yaşam tarzı ürettiğinizde, bir yanınızla Buda gibi dingin olabilirsiniz. Aynı hayat size insan olmanın gereği olarak sevinci, neşeyi de armağan etmiş. Siz bu neşeyi kendiniz üretip, duygularınızı da neşeli ve çoşkulu olarak paylaşabilirsiniz.
İletişim çağında insanların bu kadar iletişimsiz olmasınıneye bağlıyorsunuz?
Bu, adına iletişim çağı dediğimiz zamanda ise insanlar kendileri dışında her şeyle uğraşıyorlar. Kendilerinden çok başkaları hakkında konuşuyorlar. Bu da kendimizi bilme, kendimizi tanıma eyleminin, sahici olarak çok gerisinde kaldığımızı gösterir.
"Sevilmeme korkusu insanı tutsak ediyor"
İnsan nasıl büyür? Siz nasıl büyüdünüz?
Bütün bu farkındalığa sahip olmak için hangi yollardan geçtiniz?
İnsanların çoğunluğu kendi farkındalık yolculuklarında, başkaları kendilerini sevmeyecek diye korkarlar. Bu korku, insanların özgürlük duygularını ve sahici duruşlarını ellerinden alır. Ne trajik ki bu durum insanların bir bölümünü maskeli bir hayata mahkum eder. Bu tuhaf ruh hali aslında hepimize, hepimizin ne kadar yaralı olduğunu da hatırlatıyor. İşte bu yaralarla birlikte büyüyoruz.
Yetişkin olabiliyoruz ama bazen çoğumuz çocukluğumuzda kalabiliyoruz. Hepimiz çok kolay yollardan geçmiyoruz. Herkes için çok sayıda sınav var. Ama karamsar ruh halini aşabiliriz.
RÖPORTAJ: ERCAN AKGÜN