İki film
Biri, "Orphan- Evdeki Düşman"... Finalinde yazılar akarken harika bir şarkı başladı. Amerikalı caz ikonu, piyanist, besteci, şarkıcı, aktör, komedyen Jimmy Durante söylüyor. Dean Martin ekolünden. 30 yıl kadar önce kaybetmiştik. Koltuğa gömüldüm. Aysun'a "Bekle" dedim. "Bu şarkı bitmeden çıkmam sinemadan". Durante, "The Glory Of Love"ı söyledi ve ben mest oldum.
Sonu sürprizle biten filmler beni etkiler. "Beklenmeyen Şahit"i hiç unutamam. Bu filmde de aklınıza gelmeyen bir sürprizle karşılaşıyorsunuz. "Ben bunun böyle olacağını düşünmüştüm" demek imkansız. Filmde üç oyuncuya hayran kaldım. Biri anne rolündeki Vera Farmiga, ikincisi kötü kız Esther'i oynayan Isabella Fuhrman, üçüncüsü de adını öğrenemediğim ailenin küçük sarışın kız çocuğu. Yönetmenin çok iyi bir gerilim filmi yarattığını itiraf etmek durumundayım. Tavsiye ederim...
Gelelim gittiğim ikinci gerilim filmine.
Ben Tarantino'yu sevemedim. Onun filmlerine gitmeyi de arzu etmiyorum. Vahşet ve şiddet izlemeye tahammülüm yok. Hatta şunu da itiraf edeyim. Sporun her türünü izlemekten hoşlanırım fakat bokstan rahatsız olurum. Pozitif, neşe veren olaylar ve etkinlikler tercihim olmuştur.
Her neyse. Quentin Tarantino'nun son filmine zorla götürüldüm. Ama iyi ki de gitmişim. Brad Pitt'li, Diana Kruger'li filmi de beğendim. "Inglourious Basterds- Soysuzlar Çetesi"nde korktuğum başıma gelmedi. "Bir zamanlar Nazi işgali altındaki Fransa'da" cümlesiyle başlayan filmde ne devasa savaş sahneleri, ne parçalanan cesetler ne de vahşet var. Bir kere spagetti kovboy filmleri gibi başladı film ve sonuna kadar gözümü kırpmadan izledim. Aslında bir masaldı izlediklerim ve ben içinde yaşadım. Brad Pitt bıyığı, mimikleri ve aksanıyla müthişti. Tam 40'lı yılların insanıydı. Nazi albayını oynayan Christoph Waltz'a hayran kaldım. Bu Avusturyalı aktörü daha önceki filmlerinden hiç hatırlamıyordum. Diana Kruger beğendiğim bir kadın oyuncu. İlk kez yine Brad Pitt'le oynadığı destansı film "Truva"da "Truvalı Helen" i oynarken dikkatimi çekmişti. Sonrasında onu Nicholas Cage ile oynadığı "Büyük Hazine"de izlemiştim.
Sonuç, Tarantino'nun 10 yıl boyunca senaryosunu tasarladığı bu filmi de sizlere tavsiye ediyorum.
İzmir'de konser
Vallahi bozuluyordum. Memleketimde uzun süredir bir konser verememenin sıkıntısı içimi kemiriyordu. Mart, Nisan gibi senfoni eşliğinde bir konser tasarlamıştık, seçimlere takıldı, gerçekleşmedi. Sonrasında Konak, Karşıyaka, Bornova belediyelerinden bir sinyal bile gelmedi. Oysa kimler kimler geldi İzmir'e konser vermeye.
Bu sefer Lionsların davetiyle geleceğiz İzmir'e. Yaklaşık bir ay sonra Kültürpark'ta İsmet İnönü Konser Salonu'na. Ekim'in 24 ve 25'inde Cumartesi ve Pazar geceleri iki konserimiz var. Kapalı devre yaparlarsa Lionsların ve dostlarının dışında kalanlarla yine buluşamayacağız. Benden söylemesi. Biz hazırız. Yeter ki organize eden çıksın. Belediyeler de olur, üniversiteler de... Sezen'in dediği gibi, "Çok yıl geçti aradan ayrı ayrı, bitsin artık bu hasret buluşalım gayrı..."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.