Pazartesi sabah 08.00 uçağıyla İzmir'e geldik. Dört müzik birliğinin temsilcileri. Yıllardır süren görüşmeler sonunda İzmir Ticaret Odası'yla anlaşma imzalayacaktık. Arkadaşlarım "Saat 11.00'e kadar vaktimiz var, hadi bizi bir yere götür İzmirli" deyince aklıma ilk gelen Konak Pier oldu.
Birer kahve ya da çay içip Pier'den yürüdük İTO'ya. Hava günlük güneşlik, Az soğuk ama deniz çarşaf gibi. Kordon boyu yeni düzenlemeler için delik deşik ama çevir yüzünü denize, kokla havayı, İzmir'in kokusunu çek ciğerlerine sıra sıra anılar canlansın gözlerinde...
***
Ekrem Demirtaş'ın ve meclis üyelerinin sıcak ilgisi, 11.00'de bir basın toplantısı ve sonuç: İzmir yine öncü.
Hani şu telif hakları var ya... Yıllardır anlamak istemeyenlerin, 10 lira verip aldığı CD'yi ticari ve umuma açık yerlerinde tepe tepe kullanabileceğini sanıp yayın yapanların mekanlarına tespitler yaptırıp yasal yollardan emekçinin haklarını arıyoruz ya... İşte onlara da illallah dedirten baskınlarımız sonucu bazı odalar ve federasyonlar aracı olup bizimle birlikte çözüm yaratıyorlar ya...
İzmir yine öncülüğünü gösterdi. İlk kez bir büyük kentin Ticaret Odası olarak telif meslek birlikleriyle anlaşma imzalandı. İTO üyeleri, verdiğimiz süre içinde hem indirimden yararlanabilecekler, hem de yapacakları protokolle sistemin bir parçası olacaklar. Kimse mağdur olmayacak. Darısı diğer büyük illerin Ticaret Odaları'nın başına.
***
12'de bitti imza töreni ve basın toplantısı. Sevgili Ercan, "Hadi bize gidiyoruz" dedi. Yani Deniz Restoran'a. Yine bir Kordon sefası, Deniz'de harika bir lagos. 15.00 uçağıyla İstanbul'a dönüş.
Gri renkli, suratı asık, gözü yaşlı bir İstanbul karşıladı bizi. Kıskanıyor mu ne? Bir de cezalandırdı. 16'da bindim taksiye. Hava limanından 3 saat 15 dakikada varabildim evime. Kimse aksini savunmasın İstanbul işkence şehri, çile şehri. Zaten doğallığını rant uğruna darmadağın ediyoruz. Artık tablolardaki, resimlerdeki, görmüş geçirmiş gerçek İstanbulluların anılarındakilerle idare edeceğiz. Suriyelileri geçtim, yakında Etopyalılara da açarız sınır kapılarını.
Kendi işsizlerimizi ve açlarımızı unutup onları besleme derdine düşeriz. Yaşasın yardımsever Türkiye! Hazretler oy peşine...
İzmir'li Çağrı da İstanbul'da...
Çağrı'yı (Çetinsel) Vedat Sakman'ın mekanında tanımıştım geçen yıl. Ürettiği şarkılar vardı. Bir CD çıkarmak için adeta çırpınıyordu. O duyguyu çok iyi bilirim. Birikimlerini paylaşmak, yazdıklarını bestelediklerini, söylediklerini çevrene yayabilmek, dinletmek duygusunu.
Çağrı kendi yazıp, bestelemişti. bazı şarkılarının düzenlemelerini de yapmıştı. Arkadaşları da yardımcı oldu. Kimi enstrümanını geldi çaldı, kimi stüdyosunu açtı, kimi yüreklendirdi. Herşeyini hazırladı ama aylarca hazır prodüksiyonunu yayınlatacak bir yapımcı bulamadı.
Bugünün genç müzisyenlerinin en büyük sıkıntısı bu. İyiki internet var. En azından yaptıklarını o yollada geniş kitlelere ulaştırabiliyorsun...
***
Çağrı direndi ve başardı. 13 yaşında öğrencisinin yaptığı bir resimle hazırladığı kapağıyla birlikte 10 bestesini "Öyküden Önce" albümüne yerleştirdi ve CD'sini bu hafta müzik marketlere verdi. Çağrı'yı daha kimse tanımazsa da, CD'si rafların alt çekmecesinde dursa, hiç göze çarpmasa da, biliniz ki bir Çağrı Çetinsel var oralarda.
***
Çağrı'nın Zülfü Livaneli renginde, Tanju Okan karakterinde çok güzel bir sesi var. Naif sözleri, ticari olmayan ama dinleyeni sürükleyip bir yerlere götüren besteleri var. Çağrı'nın şarkılarında Bülent Ortaçgil'den, Fikret Kızılok'a, Vedat Sakman'dan, İlhan Şeşen'e esintiler bulabilirsiniz...
Çağrı İzmir'den artık İstanbul'a transfer oldu. İyi mi yaptı bilmiyorum. Barlarda şarkılarını seslendirirken, bir de CD'sinin promosyonuyla ilgilenirken çok yorulacak. Çok güzel sesi onu bir yerlere getirmek için yeterli değil. Repertuvar seçimlerinde daha dikkatli olması, yorumladığı şarkılarda daha çok hissetmesi, o şarkılara daha sıcak ve samimi sarılması gerekecek.
***
Hayat sürprizlere gebe. Belki de bir televizyon dizisinde bir şarkı seslendirip bir anda milyonların kalbini titretecek.
Belki de ben o gün: "Çağrı'daki cevheri görmüştüm ama sadece yüreklendirmekten öte bir yararım olamamıştı. Hadi yolun açık olsun" diyeceğim...