Ali Kocatepe

50’NCİ YILINDA ZÜLFÜ

Yıllardır gönlümde yatan, bu ülkenin Kültür Bakanı olması gereken insanıdır diye düşündüğüm kişidir Zülfü Livaneli. Müziğiyle 70'lerde tanıştığım, romanlarını iki gecede bitirdiğim, sinemasından büyük tat aldığım bir üretici, sanatçı ve gerçek bir kültür adamı.
2016, onun sanatta 50'inci yılıymış.
Benden yaşça 8 ay büyüktür ama ben 50'nci sanat yılımı 2014'te kutlamıştım. O, 70'inci yaşını kutlarken 50'nci sanat yılını da kutladı. Konserine gidemedim ama 50'nci Sanat Yılı sempozyumunu kaçırmadım...
Karşılaştığımızda kucaklaşırken kulağıma eğilip: "İkimizi çok kıskanıyorlar.
Toplam 140 yaşına geldik ama hiç de öyle görünmüyoruz" dedi... Cevabım, "Ülker sana, Aysun da bana çok iyi bakıyorlar da ondan" oldu...
70'lerin ortasında "Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz"la tanımıştım müzik adamı Livaneli'yi.
1978'de "Nazım Türküsü", 1979'da "Atlının Türküsü" long playlerini aldım. Evde en çok dinlediğim albümlerdi onlar... Attila Özdemiroğlu'nun mükemmel düzenlemeleriyle birleşen Zülfü besteleri, sanatçının kendi içten yorumuyla dinleyenin içine işliyordu.
Ocak ayında Moda Sineması'nda bir konserim vardı. O kadar çok kar yağmıştı ki ben konserime zor ulaştım. Salonda ancak 100 kişi toplanabilmişti. Ve o konsere gelebilenler arasında 4 sanatçı arkadaşım da vardı. Nükhet Duru, Sezen Aksu, Coşkun Demir ve eşi Ülker'le birlikte Zülfü Livaneli... O koşullarda orada olmaları beni öylesine mutlu etmişti ki unutamam.
Sonra da sahneye çıkarak "Leylim Ley" ve "Karlı Kayın Ormanı" nda bana eşlik etmeleri...
Sempozyumda ortak anılarını anlatan Selahattin Duman, Sunay Akın ve Nebil Özgentürk'ü, Zülfü'yü bu kadar yakından tanıdıkları için kıskandım.
Bir anı defteri koymuşlardı girişe.
Duygularımı ve kendisine olan hayranlığımı açık açık yazdığım için yanımdaki arkadaşım beni dürttü. "O kadar mütevazi olma" dedi. Bir sanatçının başka bir sanatçıya olan hayranlığını dile getirmesi bile yadırganır olmuş...
Kitapları içinde özellikle "Mutluluk", "Serenad" ve "Kardeşimin Hikayesi" bende çok iz bıraktı. Sinemada az ama öz işler yaptı ve ben bu kadar iyi eserler üreten bir sanatçının bu kadar farklı alanlarda nasıl da böylesine başarılı olabildiğini hep şaşkınlık ve hayranlıkla izledim.
Zülfü Livaneli'nin sempozyumunda bir de beklemediğim olay yaşadım.
1972 yılında ABD'nin Vietnam'a attığı napalm bombası ile vücutları yanan çocukların çığlıklarla koştuğu ve kaçıştığı bir siyah beyaz fotoğraf vardır. Yayınlandığı günden beri savaşın, vahşetin simge fotoğraflarından biri olarak bilinir. O fotoğrafta soldan üçüncü görünen çırılçıplak koşan ve acıyla çığlıklar atan bir kız çocuğu vardır.
İşte o Vietnamlı çocuk, 44 yıl sonra iki çocuk annesi, Unesco iyi niyet elçisi Kim Phuc olarak önümde oturuyordu. Duygularını paylaştı, hep gülümsedi ve insanlık dersi verdi. Onunla fotoğraf çektirdim. Dünyanın ne kadar küçük olduğunu, kader denen şeyin nasıl bir şey olduğunu düşündüm.
Nice sağlıklı ve üretim dolu günlere sevgili Zülfü... Seni bu ülkenin Kültür Bakanı olarak görme arzum devam ediyor...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.