Geçenlerde Bahar ve ben Kipa'nın alt katındaki zıpzıplara gittik. Bahar sağolsun "Annee ben sıkıldım beni zıpzıplara götür" diyince o kadar yorgunluğun üzerine, "Gidelim bari" dedik ve gittik. Akşam saati oyun alanı çok da yoğun değildi Bahar da beklemeden içeri girdi. Ben de onu beklerken çok severek aldığım, filmi de yakında vizyona girecek olan "Uyumadan Önce" kitabını okumak için bir köşeye çekildim. Tam kitabın sayfalarını çevirmeye başlamıştım ki feryat figan bir çocuk sesi "Anneeeee ben de giricem oyuncaklara" diye bağırıyor. Annesi de "Ama seni almıyorlar senin yaşın küçük bırak ablan girsin biz gezelim" diyerek çocuğu ikna etmeye çalışıyor. Ama küçük çocuk durur mu, "O zaman ablam da girmesin" diye daha çok bağırmaya başladı. Bu defa da ablası "Ben giricem, sen git annemle gez. Hep böyle yapıyor ama anne. Hep bana engel oluyor" diye annesini adeta yemeye başladı. Anne, "Nasıl çıkacağım ben bu işin içinden" dercesine çaresiz gözlerle etrafa bakınmaya başladı. Bir yandan da güvenlik görevlisi çocuklar çok ses yapıyorlar, susturun mesajını vermek istercesine kadının etrafında dolaşmaya başladı. Manzara içler acısıydı. Anne perişan, abla ise oyun alanına giremeyecek diye endişeli... Her ikisi de küçük çocuğun esiri olmuş durumdaydılar. Bu defa anne küçükle "gel sana oyuncak alalım" pazarlığına başladı. "Bak o havuzlu Barbie evini alalım sana". Ama çocuk tutturdu oyun alanına gireceğim demeye.. Anne pazarlığı arttırdı "Bak hem havuzlu Barbie evini alalım hem de sana şirinlerin oyuncağını alalım" Çocuk sustu belli ki pazarlık konusu olanlar onun hoşuna gitti. "Tamam o zaman alalım" dedi ve anne zafer kazanmış gibi derin bir nefes alırken abla da aman küçük cadı fikrini değiştirmeden ben oyun alanına dalayım dercesine ayakkabılarını bir köşeye fırlattı ve oyun alanına girdi.
Ben "Allahım sana şükürler olsun iyi ki tek çocuk yapmışım" derken kendimi buldum. Çoğu zaman çoğu ebeveyn emin olun benim sesli kurduğum bu cümleyi "İnsanlar aman ne der, aman Allah'ın güç gitmesin" diye sessiz sessiz kendi içlerinde kurarlar. Ve bu cümle akıllarından geçtiği için çoğu zaman da kendilerini suçlar, kendilerine kızarlar. Oysa biz insanız sevgili okuyucular, hepimiz birer etten kemikten insanız ve hepimizin de bir takım duyguları var. Ve her duygu kendi içinde zıttıyla var; yani birini severken ona kızabilirsiniz ya da kendinizi başarılı hissederken başarısız da hissedebilirsiniz. Çocuğunuza karşı zaman zaman olumsuz duygular beslediğinizde bu sizi dünyanın en kötü annesi ya da babası yapmaz. Bu sizi "insan" yapar. Ancak bunun dozajı da önemli. Önce "insan" olduğunuzu unutup "anne-baba" olmaya çalıştığınızda elbette yorulursunuz, piliniz biter ve anne-baba olmak bir süre sonra ağır gelmeye başlar. Sürekli öfkeli bir insan olmaya başlarsınız. Bu ayrı. Ama insan olarak zaman zaman en yakınımızdakilere eşimize, çocuğumuza karşı hissettiğimiz olumsuz duygular da en az hissettiğimiz olumlu duygular kadar sağlıklıdır. Önemli olan duygularımızın farkında olmak ve nedenleri üstüne düşünmektir. Yani farkında olarak yaşamaktır. Şimdi burada sorulması gereken soru; kaçımız duygularımızın farkında olarak yaşıyoruz?