ÇAKMA ÖDÜL GECESİ
Tony Awards, Oscar, Grammy... Hepsi de dünya çapında organizasyonlar... Biz de de bunların özentisi bir ödül gecesi yapıldı ama taklidinin bile yanından geçememesi, salonun boşluğu gözlerden kaçmadı... Kırmızı halı yerine yeni bir geçit töreni organize edilse daha güzel olmaz mı?
ÇALIŞMAYI SEVİYORUM, HELE Kİ DOSTLARIN DESTEĞİ VARSA
Bir hafta dolu dolu geçti İzmir'de ve de nasıl geçtiğini anlayamadım.
Her sabah Ekol Hastanesi'ne gittim.
Hani hastaneye girip akşamdan önce çıktığım olmadı. Ciddi meşguliyet, bu da çok hoşuma gidiyor. Çalışmayı çok seviyorum.
Tabii ki güzel sürprizler de oluyor.
Geçen hafta Cihanna'nın (Cihan Şensözlü) telefonu ile güne başladım.
Çok sevdiğim ve saydığım Ayşe'miz (Ayşe Kazancı) ile İzmir'e yola çıktıklarını söyledi alandan arayıp. Ayşe'nin İzmirlilerle buluşması yani İzmir'imizin çok seveceği 'Cook Shop'un açılmasına çok az zaman kaldığını müjdeledi.
Mavibahçe'de buluştuk ve Ekol Hastaneleri'ne geçtik.
Cihanna bütün sıcak gücüyle hastaneyi bir ısttı. Önce 'göz' bölümünden başladı turuna değişmeyen gözlük numarasını bir daha denedi.
KBB'de de sağlam çıktı. Estetik Plastik Cerrahi ziyaretinde ise Dr. Fatih Uygur'a "Ne olur bir müdahale yapın.
Çok güzelim biliyorum, bari su zerkedin botoks yerine...' deyince herkes kahkahalarla yıkıldı. Benim canım arkadaşım hakiki dost Ayşe Kazancı ise ziyareti ile beni mest etti.
Bol bol dertleştik, eskileri andık yenileri konuştuk. Güzel dostumla, Cihanna ile Figen& Mehmet Baz ile Şebnem Bursalı'nın da katıldığı Mavibahçe Deniz Restoran'da nefis bir balık ziyafeti yaptık.
YENİ BİR KAHVALTI KONSEPTİ
Sabahları yıllardır adetimiz oldu İzmir'de Aysel ile kahvaltı... Hele şimdi Ekol Hastaneleri ile ilgilendiğimden tek görüşme imkanımız kahvaltı... Reyhan ilk durağımız iken, 'Alsancak Unlu Mamulleri' favoriler arasına girdi. Kah çok taze sıcacık mamulleri, kah 2 kardeş patronun sıcaklığı ve kibarlığı 2. kahvaltı adresimiz oldu.
Her gün önünden geçerken temizliği, pırıl pırıl görünümü ile yeni bir mekan dikkatimi çekti. Bir akşamüstü buluşacağımız arkadaşlarım beni orada beklemek için kahve molası verdikleri mekan burası olunca ilk ziyaretim oldu.
Sıcacık ilgi, kendi hazırladıkları leziz kahve, tertemiz servisi gördüğümde kahvaltı durumunu sordum. Meğer hergün kahvaltı servisi varmış. Hemen sabahına sabah partnerim Aysel (Uysaler) ile sabah soluğu bu mekanda aldık. 'Karagöz Baklavaları'. Böylece 3. kahvaltı yerimiz oluştu. Simitten, kendi imalatları leziz su böreğine, peynirden ev yapını reçellere, blueberry'li lor peynirden ballı kaymağa... Nefis bir kahvaltıya bir de nefis bir çay eknenirse tadınmaz yenmez durumu hasıl oluyor.
Kendi dövdükleri kahveleri cabası. Minik çiçeklerle bağlanmış sicimleri açıyorsunuz pırıl pırıl çatal bıçaklarınız emrinizde. Böyle güzel detaylara bir de sahibeleri Berna Özcan ve Cannur Gönlügün'ün misafirperverlikleri güler yüzleri eklenince vazgeçilmezimiz oldu. Alsancak'a böyle butik bir kahvaltı kafesi çok yakıştı. Bu arada kalitesinde ödün vermeyen mekanın asıl konsepti lezzeli baklavalarını söylemeyi de unutmuşum. Süpersiniz yeni komşularım.
İKİ GECE BİR BEN
Aysel'imle tabii ki Reyhan günleri de ihmal edilmiyor. Cumartesi köşemizde bol sohbetten sonra ne görelim uzun zamandır göremediğim ve de çok sevdiğim İnci Koparan gelmiş ve de Pakize Sükan'la sohbetteler.
Tabii ki sohbet 4 kişiyle büyüdü.
Epeydir görüşümediğimiz için epey mevzu birikmiş, hepsi de neşeli.
Ayın 18'inde hem Ekol sergisi açılışı var hem de Diva Dergisinin Folkart'ta gecesi. İkisine nasıl yetişileceği planları yapıldı...
SEREN VE HANDE İLE GEÇMİŞE DÖNDÜK
Bu arada geçen hafta gidip geldiğim İstanbul seyahatimden bir iki hatırayı da hatrladım. Benim değişmezlerim vardır. Çocukluğunu bildiğim Sibel Can, canım kadar sevdiğim Ajdam, sahneye ilk adımlarında beraber güldüğümüz, beraber dertleştiğimiz Işın Karaca, çok ama çok hatıramız olan Nükhet'im Duru'm... İşte bu hatıralarım olanlardan biri de İzmir Fuarı'nda İbrahim Tatlıses ile her gece Kübana'da sahne aldığımız Hande Yener...
Karşılaştığımızda filim şeridi gibi geçti o İzmir günlerimiz... Aynı gece aynı progamın solisti, çocukluğunu bildiğim ve de çok sevdiğim Seren'i (Serengil) görünce her zaman inandığım pozitif enerjiye bir kez daha inandım...
YENİLENMEK GEREK
Bu moral bozukluğu ile Aysel'ime (Uysaler) geçtim ki Nilgün (Tozkoparan) ve Recai (Bozdemir) ile birlikte bir program seyrettik TV'de diyemiyeceğim seyretmeye çalıştık... İlk ödüllerini vermeyi tasarlayan Sn. Erol Simavi ile görüştüğü ve çalıştığı döneme rastlayan yıllarda Aysel'le ne olduğunu ve bugünkü şartlarla ne olabileceğini düşündük.
Bizzat gittiğim Müzikal ve Tiyatro ödülleri 'Tony Awards', hiçbirini kaçırmadığım 'Oscar Ödülleri', "Grammy Ödülleri"nin çakması bile olamamış. Ne yazık ki... Müge Anlı bile hakketiği ödülü alıp ikincisini beklerken sahnede bir şeyler karıştı. Kızcağız şaştı kaldı. Her şey bir yana salonun boşluğu belki kamçılar bazı kişileri...
Yenilikler düşünülür ve hakkettiğimiz bir yarışma seyrederiz. Bu arada tabii ki çok duygusal minik konuşmalar oldu.
Ama hepsi kayboldu gitti. Her zamanki gibi Tarkan imzasını attı. Zaten ya Ajda Pekkan (ki son çıktığında muhteşemdi) ya Tarkan... Ödülünü bile Feraye'nin elinden alması çok önemli idi.
Başkası olamıyor. Geçen yıl herkesin Oscar töreninde merakla beklediği Lady Gaga vardı. "Ya o ne yapacak.
Artık reklamla mı götürmeye çalışıyorlar..." demişti izleyiciler. Lady Gaga da "Sound of Music'ten 'The Hills are Alive with the Sound of Music...' ile sahneye dev filarmoni orkestrası eşliğinde girince yer yerinden oynamıştı. Benzerini bile yapamadık. Keşke 'kırmızı halı' değil de 'altın halı' olsaydı... Şov dünyamızı daha renkli, daha modern ve daha bizim olarak yaşatmayı dilerim.
Aynen tatbik etmek, belli hakketmeyen kişilein reklamını yapmak zorunda olmadan.
Kimseyi kırmak haddim değil ama bizim de daha güzel güzelliklere layık olduğumuzu hatırlatmak istedim.
Hem köyümüze hem metropollerimize hem de merakla bekleyen yurt dışındaki kardeşlerimize uyacak şeyler yapılsın demek istiyorum.
ÇEVREYİ KİRLETMEYİN
Dün en sevdiğim tabiat güzelliği yağmuru görünce attım kendimi kordona, gökkuşağı renklerindeki şemsiyem ile. Kendimden geçtiğim 2 turumu attım başan başa. Harikaydı. Bir de yollar kırık dökük olmasaydı. Hele akşamına İlknur (Namlısaraç) ile yaptığımız yürüyüşte gördüğümüz kuru yemiş kabukları, boş şişeler, oturmak için kullanılan kartonlar çok ama çok fenaydı. Ya burası bizim şehrimiz diyen bilhassa gençlerimiz, yiyin, için, gülün, eğlenin karışan yok. Ama kirlettiğiniz yerleri de bir toparlayıp kalkın gidin. Çok üzüldüm inanın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.