Yaklaşık üç bin yıl öncesinden başlayarak, İyon, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı gibi kendi dönemlerinin en ileri medeniyetlerine kucak açmış İzmir'in tarih hikayelerini dinlemek zevklidir. Efes, Foça, Milet, Bergama gibi geçmiş uygarlıkların insanlık tarihine emanet ettiği bu toprakların altında ve üstünde yatan zenginlikler, bize kent kültürümüze sahip çıkma sorumluluğunun en büyüğünü yüklemektedir. Ama tarihi korumak, ortaya çıkarmak ve geçmişin öyküleriyle övünmek, bir noktadan sonra kuru kuruya bir avuntuculuktan öteye gitmez. Çünkü asıl önemlisi, bu coğrafyanın birikimini, çağımızın gelişmiş kent kültürüne yakışır sanat değerleri yaratarak geleceğe aktarmaktır.
Bugün Efes ve Bergama'da, günümüze ulaşan sanat yapıları nasıl ki binlerce yıl öncesinin yaşam kültürünü yansıtıyorsa, bizlerin bırakacağı eserler de kendi çağdaşlık düzeyimizin aynası olacaktır. Ama ne yazık ki 2010'un eşiğinde yaşadığımız İzmir'de, hala tarihsel kültürümüze yakışır bir çizgiyi tutturacak sanat yapılarına sahip değiliz. Hala bir opera binamız yok. Devlet Tiyatromuz tarihindeki en büyük salon sıkıntısını yaşıyor. Adamakıllı bir sanat müzesini hayallerimizde yaşatıp duruyoruz.
GELİŞME YOK
Geçtiğimiz günlerde karşılaştığım, Devlet Operası'nın eski sanatçısı balerin Şenay Sönmez, "Sanat hayatım boyunca bir kere duş alamadım. Duş alamadan emekli oldum" diye acı bir gülümsemeyle dert yandı. Kent kültürümüzün hangi düzeyde seyrettiğine, Şenay Hanım'ın bu serzenişi kadar cuk oturan bir örnek var mı? Bir cümleyle dile getirilen bu ayıbımız, sanat hayatımızda onlarca sayfaya sığmayacak eksikliklerin satır arasıdır. Şu anda bale eğitmenliği yapan Şenay Hanım'ın söylediği ve tüm meslektaşlarının hala yaşadığı bu sorunun üzerine, 'Efes, Bergama' muhabbeti açarak İzmir'in yüksek medeniyetine övgüler düzenin kalbini kırmaz da ne yaparsınız!
Mavişehir'de inşa edilecek opera binasıyla ilgili henüz hiçbir gelişme yok. Şimdilik yapılacağına ilişkin söz almanın heyecanıyla bekliyoruz. Ama sadece heyecanını yaşayarak nereye kadar idare ederiz bilemiyorum. Umarım iyi niyetinden zerre şüphe duymadığım Büyükşehir Belediye Başkanımız Aziz Kocaoğlu'nun opera binası sözü, metrodaki yılan hikayesine dönüşmez. Çünkü orası için de önce bir proje, ardından da yapım ihalesi gerçekleştirilecek.
'SAVAŞ' VERİYOR
Bu arada Devlet Tiyatrosu, yeni sahibinin boşaltmasını istediği Karşıyaka Sahnesi'ni kaybetmemek için uğraş veriyor. Sanki yeterince salonu varmış gibi bir de buranın elden çıktığını aklıma getirmek bile istemiyorum. Düşünün, Devlet Tiyatrosu'nun salon sıkıntısı ne raddede. Sahnesi ve kulisleri bakım gerektiren el kadar bir salonun yitirilmemesi için Tanrı'ya el açar haldeyiz. Devlet Tiyatrosu Müdürü Hülya Savaş dört koldan savaş veriyor. Bir taraftan Karşıyaka Sahnesi'nin kazanılması adına açılan davanın sonucu bekleniyor, diğer tarafta Konak'taki salon restore edilerek daha iyi hizmet verir hale getirilmeye çalışılıyor. Bu arada İl Halk Kütüphanesi'ndeki küçük salon, mimar Ali Eytemiz'in çevresinde topladığı sanatseverlerin de katkılarıyla profesyonelce oyun sahnelenebilir büyüklüğe getirildi ve teknik donanımı yenilendi.
Tiyatro Müdürü Hülya Hanım, yeni oyun sezonunda tüm belediyelerle, ellerindeki salonlardan faydalanmak üzere anlaşmış. Bu konuda İzmir'in belediyecilik anlayışına güvenimiz tam. Başta Konak'taki Selahattin Ayçiçek Sahnesi ve Karşıyaka'daki Ziya Gökalp Kültür Merkezi, Devlet Tiyatrosu'na bir nebze soluk aldırabilir.
Ama bunlar elbette geçici çözümler. Opera Bale ve Devlet Tiyatrosu'nun sahne sorununa kökten çözüm getirecek, bu arada İzmir'in çağdaşlık ölçüsünü yükseltecek yeni sanat yapılarının hayata geçirilmesini hasretle bekliyoruz. Adnan Saygun Kültür Merkezi'yle kademe atladığımız sanat yaşamında, çıtayı layık olduğumuz yere taşımak için daha alacağımız çok yol var. Hele sanatçılarımıza gösteri sonrasında bir duş aldırabilelim de...