Uzun zamandır ilk kez bir yazıya başlamak için günleri, saatleri iple çektim. Cumartesi akşamı Adnan Saygun Sanat Merkezi'ni dolduran şanslı izleyicilerden biri olarak, Carl Orf'un ölümsüz eseri 'Carmina Burana' balesinin galasında yaşadığım zevki paylaşmanın heyecanıyla oturdum bilgisayarın başına. Gösteri dün akşam bir kez daha sahnelendi. Sezonun halka açık bu ilk temsilini kaçırmayanlar, İzmir Devlet Opera ve Balesi'nin Adnan Saygun Salonu'nun görkemini bile gölgede bırakan sahne kantatını inanıyorum ki bizler gibi yürekleriyle alkışlamışlardır.
Bale ekibi, solist, orkestra ve koronun oluşturduğu 250 kişilik sanatçı ordusunun mükemmel bir koreografiyle seyir şölenine dönüştürdüğü 'Carmina Burana'da emeği geçen herkes teşekkürü fazlasıyla hak etti. Ama benim asıl üzerinde durmak istediğim, Aytül Büyüksaraç'ın yönettiği İzmir Opera ve Balesi'nin, adeta o koca sahneden taşan bir ihtişamla sezon açılışını yaptığı bu gösteriyle vermek istediği mesajlardır.
***
Opera ve Bale'nin, 'Carmina Burana' ile daha ilk programda hepimizin aklına spot düştüğü iletileri kendi anladığım kadarıyla sıralıyorum:
* Bizim yıllardır küçücük Elhamra'ya sıkışıp kaldığımıza bakmayın. Hayallerimiz ve yapabileceklerimiz bırakın Elhamra'ya, övünç kaynağımız Adnan Saygun Salonu'na bile sığmayacak kadar kocaman ve çılgıncadır.
* Ayrıca, siz daha bir şey anlamadınız. Neler başarabileceğimizi, bir de operalarımızı sahneleyecek çağdaş ve büyük bir sahneye kavuştuğumuz zaman görün.
* Biz bu mesajları sezonun ilk adımında iletmek istedik ki, en iyi imkan sağlandığı anda bile daha fazlasına layık olduğumuzu kanıtlayacak kadar hazırlıklı olduğumuzu bilesiniz...
* Ağızlarını her açtıklarında 'marka kent' önerileri sıralayan sanayi duayenlerini aramızda görmesek de, salonda boş yer bırakmayanların desteği sayesinde sesimizi duyuracak gücü hiçbir zaman yitirmeyeceğiz.
* Hatta biz, fırsatını bulduğumuz anda hayallerimizin sınırını zorlayan ilericilik ve cesaretimizle, kentin markalaşmasında da öncülüğü kimseye bırakmayız.
***
'Carmina Burana'yı izleyenler, yukarıdaki iddialarımın eksiği çok ama fazlası olmadığı konusunda eminim benimle aynı fikirdedir. Zaten, muhteşem sesiyle temsilde görev alan solist soprano Aytül Büyüksaraç, gösterinin sonunda İZDOB Müdürü sıfatıyla sahneye geldiğinde gözlerindeki gururu ve sitemi okumak hiç de güç değildi.
Kendisi, desteklerinden dolayı plaket sunmak istediği Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu için, "Burada olmasını çok isterdik" derken çok haklıydı. Keşke mazareti yüzünden orada bulunamayan Başkan Kocaoğlu, bu temsili izlemeyi mazeret olarak gösterseydi ve Adnan Saygun'un protokolündeki yerini alabilseydi.
Ve Kocaoğlu, Saygun salonundaki orkestra çukuruna, sahneye ve koroya ayrılan bölüme bile 'taşarcasına' sığışan Opera Bale'nin gelişmeye yönelik üstün refleksini gözleriyle görseydi.
O zaman, Aytül Büyüksaraç'ın izleyicilere hitap ederken vurguladığı gibi, Ocak ayında proje yarışına çıkılacak Mavişehir'deki yeni ve devasa bir opera binasını, İZDOB'un anasının ak sütü gibi hak ettiğini daha iyi anlayacaktı.
***
Bu arada bir dipnot düşmek istiyorum. Bizim yeni yetiştiğimiz gençlik yıllarında, Devlet Tiyatrosu'nda oyuncu Doğan Yağcı'nın, Senfoni Orkestrası'nda ise şef Rengim Gökmen'in özel bir hayran kesimi vardı. Onlar olduğu zaman oyun ve konserler özellikle kaçırılmazdı. Rengim Bey şu anda Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü görevini sürdürüyor. Eski bir seveni olarak, Mavişehir'deki opera binasının yapılması sürecinde onun da desteğini artırmasını diliyorum.