• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Devlet Tiyatrosu’nun öyle bir ’Misafir’i var ki... BÜLENT GÜRLÜK

Devlet Tiyatrosu'nun öyle bir 'Misafir'i var ki...

bulent.gurluk@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 02 Şubat 2010, 16:43
Amcam, çalıştığı yıllarda iş koşullarının güçlüğü yüzünden duyu kaybına uğramıştı. Teyzemin yaşadığı mikrobik bir rahatsızlık ise, ciğerlerinin bir bölümünün ameliyatla alınmasını gerektirdi. Dayılarımdan biri görev yaptığı yerin sağlıksızlığı yüzünden uzun süre hastanelerde sürünmek zorunda kaldı. En son kansere bile yakalandı ama erken teşhis sayesinde paçayı kurtardı. Diğer dayımın o kadar şansı yoktu ne yazık ki... Tek göz bir odada yalnızlığını paylaştığı içki kadehleri tarafından sırtından vuruldu. Düşüp kaldığı haberi geldi bir gün ve ölüm sebebinin kalp krizi olduğu söylendi.
Onlar bu acıların hepsini, üç kuruş biriktirmek üzere sözüm ona kısa süreliğine çalışmaya gittikleri ve uzun yıllar dönmedikleri Almanya'da yaşadılar. Almanların, ülkeyi yeniden inşa ettikleri 60'lı yıllarda ihtiyaç duyduğu işgücünü karşılamak amacıyla kapılarını açtıkları Türkler, orada akıl almayacak kadar ağır işlerde çalıştırıldılar. En azından kendi akrabalarım için şunu söyleyebilirim ki, Mark zengini olmak uğruna çektikleri çileye Türkiye'de katlanmayı göze alsalardı şimdi çok daha iyi durumdaydılar. En azından ruh ve beden sağlığı açısından...
***
Nerede aklımdan geçiriyorum tüm bunları? İzmir Devlet Tiyatrosu'nda, Gürol Tonbul'un yönettiği 'Misafir' oyununda... Bilgesu Erenus'un yazdığı oyunda, Almancı dediğimiz kesimin yaşadığı psiko-sosyal çatışmayı ve kendilerini her iki topluma da ait hissedemeyişlerinin yarattığı dışlanmışlığı, 'Musa' karakteri üzerinden izliyoruz. Bu dışlanmışlık, bir bakıma onların hayatları boyunca her yerde 'misafir' kalmaları anlamına geliyor.
Oyun, Anadolu'daki 'Yaren Kültürü' kapsamında, yıllar sonra Almanya'dan dönen Musa'nın doğup büyüdüğü topraklarda eski arkadaşları tarafından kabul edilmeyişiyle başlıyor. Yarenliğin geleneksel yapısına uygun düşen bir 'köy seyirlik' oyun mantığı içinde, Musa'nın Almanya'ya gidişi ve oradaki yaşayışı sahnedeki yarenler tarafından 'canlandırılarak' aktarılıyor. Eski bir yaren olarak, Musa da kendi hayatını oynuyor. Böylece Bertolt Brecht'in epik adını verdiği, çağdaş Türk tiyatrosunda da de en çok Haldun Taner'in eserlerinde gördüğümüz 'göstermeci' tarzda bir oyun örgüsüyle izliyoruz Musa'nın hayatını...
'Oyun içinde oyun' geleneğinin ve epik kurgunun gereği, izleyicinin kendisini sahnedeki kişilerle özdeşleştirmesi engelleniyor. Yarenlerin farklı kılıklara girerek 'canlandırdığı' karakterlere ve onların başına gelenlere; duygularına kapılmadan, akılcı ve eleştirel tutumunu koruyarak yaklaşması sağlanıyor salondakilerin. Bu yüzden oyun arasında bile, oyuncular salonda kalan seyirciyle sohbet ederek dramatik oyunlardaki yanılsamayı kırmaya çalışıyorlar.
***
Yarenlik, özellikle köy halkının dayanışma zorunluluğundan, ortak sorunlarına çareler üretmek adına birlik oluşturmasından doğan bir gelenektir. Ama bu birliğin sürmesi, ortak değerlerin koruması ve yarenleri aynı çemberin içinde tutan kurallara herkesin bağlı kalmasıyla mümkündür. Musa, artık çıktığı yerin adamı olarak kabul edilmediği için yarenlikten atılır. Ama yarenbaşının izniyle köyden gidişi ve yaşadığı değişimin hangi koşullar altında ortaya çıkışı canlandırıldıkça, onu dışlayanlar da kendi hatalarıyla yüzleşme şansı bulur. Ve tabii oyunun düşündürücü etkisiyle, izleyicilerin de bu hatalardan pay çıkarması sağlanır.
Oyun boyunca, gerek kişilerin yaşadığı çelişkilerin abartılı bir alaysılamayla aktarılması, gerekse canlandırmanın kendi doğasındaki 'taklit' yeteneğini oyuncuların büyük bir başarıyla sergilemesi sayesinde, keyifli bir komedinin yaratıldığını söyleyebiliriz. Bunda, Gürol Tonbul'un metni çok yaratıcı argümanlarla sahneye taşımasındaki hüneri de önemli rol oynuyor elbette. Misafir'de rol alan İbrahim Raci Öksüz, Ahmet Dizdaroğlu, Serdar Kamalıoğlu, Musa Zindan, Sadık Yağcı ve Devrim Akkaya inanılmaz bir uyumla, sürekli yeni kimliklere büründükleri aksiyonu hiç aksatmadan götürüyorlar. Tüm kadroyu içtenlikle kutluyorum.
***
Yönetmen Gürol Tonbul, Almancılığın günümüzde geldiği noktayı vurgulayan yenilikleri de büyük bir ustalıkla oyuna monte etmiş. İbrahim Raci Öksüz'ün, yarenbaşı rolü dışında 'anlatıcı' kimliğiyle yeni göç yasalarını aktarması, bugünün acı gerçeklerini nasıl da kafamıza dank ettiriyor... Almanya dahil tüm Avrupa ülkelerinin, yabancılara oturma izni vermek üzere koştuğu şartlar başlı başına bir ibret öyküsü.
Özellikle kendi dil ve kültürlerini, ülkelerinde barınacak yabancılar için 'yerleşim amacı' haline getirecek yasalar çıkarttılar son yıllarda. Biz ise dilimizin, eğitim kurumlarımızın, kültür değerlerimizin hatta dinimizin yabancı istilasına uğramasını kolaylaştıracak yenilikleri, 'Batılılaşma', 'küreselleşme' olarak görüyoruz. Ne yaman, ne sakıncalı bir çelişki. Tüm bunları hatırlamamızı sağladığın için, bir kez daha teşekkürler sevgili yönetmenim...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.