Bülent Gürlük

"Girmeyin konsere, ne söyledikleri belli değil"

Geçtiğimiz gün Sarmaşık'ta tam sayfaya yakın yer vermiştik, Bodrum Kalesi'ndeki Barok Festivali'ne... O tarihi kalenin otantik ortamında, hayranlık duyduğum Barok döneminin en önemli bestecilerinden arya ve düetler dinlemenin keyfine doyamamıştık.
Bugün, aynı konserden bahsederek başınızı ağrıtacak değilim. Ama festivalin perde arkasında beni mutsuz eden trajikomik bir olayı paylaşmak istiyorum sizinle. Güldürü tarafı ağır basıyor gibi görünen bu anekdota büyüteç tuttuğumuzda, hafife alınmayacak bir 'toplumsal önyargı'nın göze çarptığını göreceksiniz. Ve tabii yapılan aptallık da işin tuzu biberi...
***
Efendim, solistlerin erken hazırlanması gerektiği ve ben de onlardan birinin eşi olduğum için, festival öncesindeki kokteylde bir duble rakıyı boğazımıza dizerek yerimizden fırlamak zorunda kaldık.
Çünkü Derya, kostümünü giymek, sesini açmak ve konsere motive olmak için kalenin taş basamaklarını bir an önce tırmanma konusunda ısrarcı. Sanatçı eşiyseniz, hele hele böylesi konser öncelerinde 'itiraz' hakkınız sonlanmıştır. Ne denirse yapacaksınız!
Öyle olunca ben, Derya Kırcalı ve diğer solistimiz sevgili Evrim Keskin önden önden Bodrum Kalesi'nin yolunu tuttuk. Ama kaleye geldiğimizde hangi kapıdan gireceğimizi, orada sandalye üzerinde pinekleyen bir adama sormamız gerekti.
Ve aldığımız yanıt:
- Şurada ilerideki kapıdan giriliyor ama girmeseniz daha iyi edersiniz. Çünkü ne söyledikleri anlaşılmıyor! (Gevrek gevrek sırıtıyor bu arada, kendi salaklığına bakmadan.)
Tabii bu lafın üzerine, ülkem insanının haline acı acı gülmek kalıyor... Evrim dönüp, "Anladığımızla yetineceğiz artık" diyor... Adam aptal aptal sırıtmaya devam ederken, yürüyüp gidiyoruz.
***
Ne yazık ki operanın anlamsız bağırışlardan ibaret olduğunu sanan kesim hiç de azımsanmayacak boyutta. Çünkü eğitim sistemimizde, çocukların daha küçük yaşlarda klasik müzik, opera-bale ve tiyatro gibi sanatlara aşina olmalarını sağlayacak bir öğreti yok.
Tiyatro bu konuda belki daha şanslı ama sahne sanatları içinde 'opera'nın yüzüne pek bakılmıyor.
Ne operanın nasıl bir sanat olduğu doğru düzgün anlatılıyor, ne de öğrenciler birileri tarafından ellerinden tutularak temsillere götürülüyor.
Son yıllarda çocuklar için hazırlanan bale gösterilerine karşı artan bir ilgi varsa da opera bundan payını hiç alamıyor.
Hatta 'opera sevgisi'ni aşılamak şöyle dursun, aklı başında, eğitim seviyesi yüksek insanlar bile o tüm gününü sandalye üzerinde boş geçiren adam gibi, 'opera da çekilir mi canım' deyip geçiyor. Çünkü onlar da aileden böyle bir kültür devralmamış ya da tesadüfen kendilerini geliştirmemişse, 'o bilinci' edinemiyorlar.
***
Şu anda klasik batı müziği ve opera sanatına gösterilen ilgi ile toplumların gelişmişlik seviyesi arasında bağ kuran bir yazıya girişecek değilim.
Onu bu köşede yeri geldiğince yapıyorum.
Biz, Türkiye'nin Batı'ya açılan penceresi saydığımız İzmir'de, İl Genel Meclisi üyelerinin bale sanatçılarını Aborjinlere benzetecek kadar ilkel bulduklarını söylemelerine bile alışkınız.
Değil ki kendi halinde bir adamın, opera aryaları için 'ne söyledikleri anlaşılmıyor' demesine şaşkınlık duyalım.
Boşuna dememişler, eğitim şart.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.