Bülent Gürlük

Devlet Tiyatroları'nı kapatmak mıdır çözüm?

Ünlü tiyatrocu Haluk Bilginer, geçtiğimiz günlerdeki bir röportajında, "Yetkim olsa bugün Devlet Tiyatroları'nı kapatırım" diye buyurmuş.
Nedeni hakkında söyledikleri 'cevher yumurtlamak' sayılmaz. Kısaca, hep tartışılan 'bankamatik sanatçı' sendromunu yeniden alevlendiriyor.
Sadece daha sert bir lisanla, rol kabul etmeyen, yıllardır boşa kadro tutan ve halkın vergileriyle ödenen maaşlarını hak etmeyen oyuncu kısmına veryansın ediyor.
Bunun için ne yapmayı düşünüyor, Bilginer?
Devlet Tiyatroları'na kilit vurup yerine Ulusal Tiyatro'yu kurmayı. Çünkü o tiyatronun kadrosu olmayacak ve kimle çalışmak isteniyorsa dönemsel sözleşme yapılacakmış.
***
İyi de öyle yapacaksan, Devlet Tiyatroları'nı niye kapatacaksın. Değiştir tiyatronun kadroya alınmayla ilgili mevzuatını, yeni bir idari anlayış getir, olsun bitsin.
Bilginer'in itiraz ettiği durum opera bale ve senfoni orkestraları için de geçerli değil mi sanki? O zaman hepsini kapatalım. Halkın bu kurumlar sayesinde sanattan alacağı payı nasıl sağlayacağız?
Önemli olan kurumları doğru işleyen, amacına en uygun şekilde hizmet veren bir mekanizmaya kavuşturmak değil mi? Adı önemli mi? 'Ulusal' ya da 'Devlet'...
***
Çözümün kaynağı gayet basit...
Tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, en azından yılda bir 'Sanatta Yeterlilik Sınavı'ndan geçirerek, sanatçıyı performansına göre değerlendirmek...
Haluk Bilginer'in atladığı bir gerçek var.
İster tiyatro, ister opera, ister bale, isterse enstrüman sanatçısı olsun... O kendisine rol yazılınca rapor alan ya da 'ben bu yaşa dek yapacağımı yaptım' deyip kenara çekilen müsveddelerin yüzde 99'u, artık kendilerinden bekleneni veremeyecek durumda oldukları için sahneden kaçıyor.
Yoksa bir sanatçı, icrası iyi durumdaysa neden oynamasın, çalmasın, söylemesin?
***
Amaaa... Ömrünün sonuna kadar kendini maaş ve kadro garantisine almanın rahatlığıyla sağlığına iyi bakmayan, çalışmayan, kendini geliştirmeyen ve geçen yıllar içinde yetenekleri köreldikçe sahnede elini kolunu koyacak yer bulamayan sanatçılar yok mu? Dolu.
Bunlar atsan atılmaz, satsan satılmaz bir 'kadro emniyeti'yle devlete sırtını yaslamışlar. Kendi kurum müdürleri bile 'neme lazım' diyerek onlara rol yazma gafletine düşmüyor. Çünkü çıksalar sahneye, kendilerini de batıracaklar, kumpanyayı da...
Oysa her yıl 'sanatta yeterlilik sınavı' uygulansa, o çürükler ya kendini adam edecek, ya da birer birer ayıklanıp gidecek.
***
Böylece devletin opera bale, tiyatro ve senfonisinde kim hak ediyorsa 'kadro' ona verilecek. Gerçekten yetenekli, hırslı, mesleğine gönülden bağlı genç mezunlar da yıllarca 'kadrosuzluk' derdiyle eriyip gitmeyecek.
Üstelik ortaya çıkacak rekabet kültürü sayesinde, herkes en iyisini yapma ve göze girme uğraşı vereceği için sanat üretimlerinin kalitesi de artacak.
Haluk Bilginer, röportajında tüm oyuncuları aynı kefeye koymuş... Canla başla çalışan, idealist, sanatıyla iyi bir kariyer yaratma çabasındaki tiyatrocuların günahı ne?
***
Haluk Bilginer'e bir tavsiyem var.
Gelsin, İzmir'de Avustralyalı yönetmen Malcolm Keith Kay'in bayağılaşmış tüm reji kalıplarını yıkıp geçtiği 'Romeo ile Juliet'ini bir izlesin.
Ve görsün... Yönetmeninden oyuncularına, kostümcüsünden dekor tasarımcısına dek herkes işini ciddiye aldığında, yaratıcılığını özgürce sergileyecek imkanlar bulduğunda neler başarılıyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.