Depremin çocukları...
Van'daki sarsıntının enkazı altında ruhumuz, yüreğimiz ezildi. Acı haber birkaç saniyede yayıldı hücrelerimize, felaket görüntüleri ekranda belirdikçe, kare kare gözyaşlarımıza bölündük.
Dinmeyen feryatlar, kahrolası bir uğultuya dönüştü beynimizde. Acizleştikçe küçüldük, küçüldükçe acizleştik kendi gözümüzde...
Ve böbürlendiğimiz hiçbir gücün zerresi işe yaramadı doğanın hezimeti karşısında. Korkunç depremin yığıntısı üzerinde uçuşan toz zerreleri gibi dağıldı zihnimiz. Un ufak, paramparça oldu içimiz.
Kabullenelim, yine çaresiz kaldık...
***
İlk değil bu tablonun içinde kendimi yitirişim.
Ne yazık ki annesiz kalan çocukların ellerindeki o minnacık boşluğa daha önce de düştüm ben.
Canları, ciğerleri yanan ana babalar az mı oturmuştu yüreğime?
Nerden gelip nereye gittiğimi çözmeye çalıştığım uykusuz geceler, yanı başımdan hiç ayrılmamış meğer.
Gömdüğüm kabusların üstüne attığım temel ne de çürükmüş hey. Bir büyük sarsıntıda, yerle bir oldu korkularımın, acılarımın, anlamsızlığımın üstünü örten değerler.
Şimdi herkes 7.2'nin götürdüğü canlara kahrolurken, bilançonun 'kimsesizler' hanesine kaydettiği minikler benim aklımı alıyor.
***
Tıpkı 12 sene önce, o meşum 17 Ağustos depreminin bana yaşattıkları gibi...
Henüz enkazın tozu üzerindeyken askere gittiğim İzmit'te, depremden zarar görenlerin barındığı Mehmetçik çadırkentlerinde görevliydim.
Bizden istenen, çadırkentlerin nasıl kurulduğunu, içinde yer alan üniteleri ve hangi hizmetlerin verildiğini belgesel haline getirmemizdi.
Bu yüzden İzmit, Değirmendere ve Yalova'daki Mehmetçik çadırkentlerinde ikamet edenlerle hayatımız aylarca iç içe geçti.
Onların acılarına, hayata tutunma çabalarına, düştükleri yokluktan yeni bir dünya yaratmak için nasıl bir yol izlenmesi gerektiğine yakından tanıklık ettik.
***
Van'daki depremin ardından, ülkenin dört bir yanında yardım kumpanyaları kuruldu bile. İnanın, belki de onların ihtiyacından fazlasını karşılayacak erzak ve gıda yardımları akacak o bölgeye.
Aksın da...
Ama bilesiniz ki asıl iş, daha uzun vadede depremzedelerin gönüllerinde açılan yaraların sarılmasında. Çadırkentlerdeki görevimiz sayesinde bunu en iyi anlayanlardanım. Yok yoktu orada...
Barınma ve temel ihtiyaçların yanında, halk eğitim merkezleri işbirliğiyle kurulan el sanatları atölyeleri, makineli dikiş nakış kursları, psikolojik destek seansları, internet kafeler, oyun salonları, sanatsal becerilere ağırlık verilen kreşlerle de afetzedelerin ruhsal çöküntüyü üzerlerinden atması ve yeniden yaşama bağlanmaları sağlanıyordu.
***
Beni en çok, anne babasını kaybeden ve minicik dünyalarına bir anda karanlık çöken çocuklar etkilemişti.
Öğretmenlerinin yaptırdığı tüm resimlerde evlerini, annelerini ve babalarını çiziyorlardı. Profesyonel ekiplerin, öğretmenlerin en zorlandığı alan yetim ve öksüz çocukları depremin etkilerinden kurtarmaktı.
Tek çare, o miniklerin hayatı ve kendilerini değerli hissetmesini sağlayacak yetiler kazanmasıydı. Çünkü yaşamla içten bir bağ kurmanın tek yolu, güçlüklerin üstesinden gelecek 'yaratıcılıklar' geliştirmekti.
Şimdi aynı sabrı ve desteği, Van'daki çocuklar için de gösterecek gönüllü eğitmenlere, abilere, ablalara ihtiyaç duyulacak.
Şimdiden haberiniz olsun...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.