Bülent Gürlük

Çingene Baron operetini Altuğ Dilmaç coşturuyor

İzmir Operası, geçen yıl izlediğimiz bale temsilleriyle sezona başladığı için, yeni bir eserle tanışma hevesimizi 'Çingene Baron' operetinin prömiyeriyle giderebildik...
Üstelik bu kez 'opera' ile değil, 'Valsin Kralı' unvanıyla anılan Johann Strauss'un en güzel opereti ile ağırlandık.
'Operet', her ne kadar operanın daha küçüğü, daha basiti gibi tanımlamalara maruz kalsa da, onu kendine özgü kılan asıl özelliği 'tiyatral' yanıdır.
Şarkılı bölümlerin arasında bolca diyaloğun yer aldığı, canlı melodiler ve dansla zenginleştirilen operetler, sağlam bir 'oyunculuk tekniği' gerektirir.
Operaya nazaran dramatik yapısı zayıf, kolay anlaşılır ve genelde komik olayların geçtiği konular üzerine kuruludur.
Cazip tarafı ise hareketli sahneleri ve oyunculuğa fırsat veren esnekliğidir.
***
Bu açıdan bakıldığında, olağanüstü müziği, dansları, şarkılı bölümleri ve Gülden Sayıl'ın karakterleri koyulaştıran birbirinden renkli kostümleriyle zevk veren 'Çingene Baron', oyunculuktaki durağanlığı yönünden eksiklikler içeriyor.
Operetin konu ve kurgudaki 'hafif'liği, elbette rejinin, dekorun ya da koreografinin ciddiyetinden bir şey eksiltmemeli.
Çingene Baron'da dekor, o güzelim melodilerdeki ustalık ve kostümlerdeki gösterişin yanında son derece 'sönük' kalmış. Hem görsellik açısından eseri güçsüz düşürmüş hem de rejiyi ucuzlatmış.
***
Nasıl mı?
Çingene Baron'un dekor tasarımcısı Kaan Güreşçi, domuz tüccarı Supan'ın evini 'domuz' şeklinde tasarlayarak oyuna bir espri katmak istemiş.
Sonradan, sanatımızın 'domuz' etkisinde kalmasından korkulmuş olmalı ki iptal edilerek sıradan bir ev konulmuş(!) Bunun dışında, güya harabeyi andıracak birkaç yıkık dökük duvar görüntüsü, çocuk oyununu aratmayacak bir mağara ağzı ve nereye uzandığı, ne akla hizmet ettiği anlaşılmayan bir merdivenle dekor tamamlanmış.
Ne işlevsellik var, ne görsel bir zevk.
Kazılarak define bulunması gereken duvar, İkea'da satılan dolap kapakları gibi açılıyor ve spotların yandığı, rafların dizildiği bir bölüm ortaya çıkıyor.
Bir ara, sahneye gelinle damat girecekmiş gibi sahnenin yanlarından kıvılcımlar fışkırıyor.
***
Belli ki bu acayiplikler, yönetmen Önder Gökseven'in dekorda ilgi uyandıracak arayışlara yönelmesinden kaynaklandı.
Supan'ın aryası sırasında, çocuk balesindeki sevimli miniklerin domuz kostümleriyle sahneye girmesi ve dansları harikaydı. Operetin kıvamına uygun bir yaratıcılık diye buna derler işte.
Koronun mükemmel performansı ve danslar temsile adeta can katıyor. Sadece, Strauss'un Viyana valslerinin güçlü etkisiyle harmanladığı 'çingene danslarını' biraz ağır buldum. Şef Vlademir Lungu, o bölümlerde tempoyu hızlandırabilir.
***
Rejideki kalabalık, Elhamra gibi yetersiz bir sahne üzerinde tiyatrallığa imkan vermemiş.
Solo rollerdeki Hüseyin Çanlıoğlu, Aşkın Metiner, Erdem Erdoğan, Altuğ Dilmaç, Derya Kırcalı, Çiğdem Tezişçi, Hüseyin Genç, Linet Saul, Eylem Duru ve Murat Duyan, operetin üstesinden fersah fersah gelecek bir ses kadrosu...
Amaaaa mükemmel performansıyla gerçek bir operet oyunculuğu çıkaran, salonu coşturan, temsili düze çıkaran tek isim vardı. O da 'Supan' rolündeki Altuğ Dilmaç. Helal olsun ona!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Bu web sitesinde çerezler kullanılmaktadır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

"Tamam" ı tıklayarak, çerezlerin yerleştirilmesine izin vermektesiniz.