Ekrandaki '72. Koğuş' fıtığımı iyice azdırdı!
Ben kim, bütün gün evde yatmak kim... Ama belimden sağ bacağıma yayılan dayanılmaz bir fıtık ağrısıyla gözümü açınca, doktor raporuyla 3 gün eve tıkılmaktan kurtulamadım.
Cumartesiden beri iğne ve ağrı kesicilerin eşliğinde yata kalka sıkıntıdan patladım. İnsan tatilini dilediğince planlayabiliyor fakat ani bir hastalık yüzünden ortaya çıkan 'zaman kesintisi'nde canı hiçbir şey çekmiyor.
Nitekim ne kitapla, ne internetle, ne de televizyon karşısında pineklemekle avunabildim. Üstelik bel ağrısı, insanın 'öfkeyle' imtihanı demek...
En küçük bir kıpırdamada ya da pozisyon değişikliğinde acı beynime saplanıyor. Ağrıyı dindirmek için hangi vücut şeklini alacağımı bilemiyorum.
***
Çıldırmak işten değil...
Şekilden şekle giriyorum ama belimi rahatlatacak sabit bir nokta bulamadıkça sinirlerim bozuluyor, saracak yer arıyorum.
Kendimi biraz daha iyi hissettiğim ikinci günün akşamında, kanalları gezerken televizyonda ilk kez '72. Koğuş' filmine rastladım. Vizyona girdiği dönemde sinemada görmüş ve çok beğenmiştim. Orhan Kemal'in ölümsüz eserinden beyazperdeye aktarılan filmin yönetmeni Murat Saraçoğlu, ikinci kez seyretmeye değecek bir versiyon yarattığı için ekrandan ayrılamadım.
Konuyu bilmeyen yoktur. 2'nci Dünya Savaşı'nın kıtlık yıllarında, bir lokma ekmek için birbirini çiğneyecek kadar aç, yarı çıplak ve acınası haldeki mahkumların bulunduğu 72'nci koğuşun hikayesi anlatılır.
***
Orhan Kemal'in romandaki deyişiyle 'adembaba'ların karanlık koğuştaki sefil yaşantısı, çaresizlikleri, umutları, acıları ve kavgaları yönetmen Saraçoğlu'nun karelerine mükemmel yansımış.
Başrollerdeki Yavuz Bingöl, Kerem Alışık, Hülya Avşar, Songül Öden ve Volga Sorgu gayet etkileyici bir performans sergilemişler. Şimdiye dek izleme fırsatı bulamayanlara acilen tavsiye ederim.
Ama asla televizyonda değil!
Çünkü RTÜK'ün koyduğu saçma sapan sansür ilkeleri yüzünden, güzelim film 'film' olmaktan çıkmış.
Televizyondaki gösteriminde, '72. Koğuş'ta yaşanan olayların ve mahkumlar arasındaki ilişkilerin olağanüstü etkileyici boyutunu algılamak mümkün değil.
***
Filmde olayların dönüm noktası niteliğindeki Hülya Avşar'a tecavüz bölümü tümüyle atılmış. Orada erotizm ya da pornografi yok ki...
Kadını haksız yere hapse düşüren sapıklığın ve şiddetin, demir parmaklıklar ardında bile peşini bırakmayışı veriliyor o sahnede.
Ama Avşar'ın koğuştan sürüklenerek götürülüşünden sonra, görüntü perişan halde geri dönüşüne geçiyor. Aradaki o şiddet ve tecavüz sahnesinin tek karesinden eser yok!
***
Ya o konuşmaların yarısının 'biiibb'le kesilmesi!
Sonuçta filmin kahramanları hükümlüler... Elbette konuşma örgüsünde argo ve küfür olacak. Hepsini atınca, algı ve akış erozyona uğruyor, etkilenim iyice zayıflıyor.
Kaldı ki ekranın üst köşesinde (13+) ibaresi duruyor. O yaşın altındakilere izletilemeyeceği uyarısı yapılmış. Seyir zevkini bu kadar 'biiibb'lemenin ve kesintiye uğratmanın anlamı ne? Böyle yayınlayacağınız filmleri, ekranın içine hiç sokmayın daha iyi!
Zaten acı ve sıkıntıdan sinirlerim boşalmışken, ekrandaki '72. Koğuş' fıtığımı daha beter azdırdı anlayacağınız!
Cumartesiden beri iğne ve ağrı kesicilerin eşliğinde yata kalka sıkıntıdan patladım. İnsan tatilini dilediğince planlayabiliyor fakat ani bir hastalık yüzünden ortaya çıkan 'zaman kesintisi'nde canı hiçbir şey çekmiyor.
Nitekim ne kitapla, ne internetle, ne de televizyon karşısında pineklemekle avunabildim. Üstelik bel ağrısı, insanın 'öfkeyle' imtihanı demek...
En küçük bir kıpırdamada ya da pozisyon değişikliğinde acı beynime saplanıyor. Ağrıyı dindirmek için hangi vücut şeklini alacağımı bilemiyorum.
***
Çıldırmak işten değil...
Şekilden şekle giriyorum ama belimi rahatlatacak sabit bir nokta bulamadıkça sinirlerim bozuluyor, saracak yer arıyorum.
Kendimi biraz daha iyi hissettiğim ikinci günün akşamında, kanalları gezerken televizyonda ilk kez '72. Koğuş' filmine rastladım. Vizyona girdiği dönemde sinemada görmüş ve çok beğenmiştim. Orhan Kemal'in ölümsüz eserinden beyazperdeye aktarılan filmin yönetmeni Murat Saraçoğlu, ikinci kez seyretmeye değecek bir versiyon yarattığı için ekrandan ayrılamadım.
Konuyu bilmeyen yoktur. 2'nci Dünya Savaşı'nın kıtlık yıllarında, bir lokma ekmek için birbirini çiğneyecek kadar aç, yarı çıplak ve acınası haldeki mahkumların bulunduğu 72'nci koğuşun hikayesi anlatılır.
***
Orhan Kemal'in romandaki deyişiyle 'adembaba'ların karanlık koğuştaki sefil yaşantısı, çaresizlikleri, umutları, acıları ve kavgaları yönetmen Saraçoğlu'nun karelerine mükemmel yansımış.
Başrollerdeki Yavuz Bingöl, Kerem Alışık, Hülya Avşar, Songül Öden ve Volga Sorgu gayet etkileyici bir performans sergilemişler. Şimdiye dek izleme fırsatı bulamayanlara acilen tavsiye ederim.
Ama asla televizyonda değil!
Çünkü RTÜK'ün koyduğu saçma sapan sansür ilkeleri yüzünden, güzelim film 'film' olmaktan çıkmış.
Televizyondaki gösteriminde, '72. Koğuş'ta yaşanan olayların ve mahkumlar arasındaki ilişkilerin olağanüstü etkileyici boyutunu algılamak mümkün değil.
***
Filmde olayların dönüm noktası niteliğindeki Hülya Avşar'a tecavüz bölümü tümüyle atılmış. Orada erotizm ya da pornografi yok ki...
Kadını haksız yere hapse düşüren sapıklığın ve şiddetin, demir parmaklıklar ardında bile peşini bırakmayışı veriliyor o sahnede.
Ama Avşar'ın koğuştan sürüklenerek götürülüşünden sonra, görüntü perişan halde geri dönüşüne geçiyor. Aradaki o şiddet ve tecavüz sahnesinin tek karesinden eser yok!
***
Ya o konuşmaların yarısının 'biiibb'le kesilmesi!
Sonuçta filmin kahramanları hükümlüler... Elbette konuşma örgüsünde argo ve küfür olacak. Hepsini atınca, algı ve akış erozyona uğruyor, etkilenim iyice zayıflıyor.
Kaldı ki ekranın üst köşesinde (13+) ibaresi duruyor. O yaşın altındakilere izletilemeyeceği uyarısı yapılmış. Seyir zevkini bu kadar 'biiibb'lemenin ve kesintiye uğratmanın anlamı ne? Böyle yayınlayacağınız filmleri, ekranın içine hiç sokmayın daha iyi!
Zaten acı ve sıkıntıdan sinirlerim boşalmışken, ekrandaki '72. Koğuş' fıtığımı daha beter azdırdı anlayacağınız!
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
- Bayram sürprizleri ve genç sanatçılar (10 Kasım 2011)
- Kültür Çalıştayı ne değiştirdi? (08 Kasım 2011)
- İzmir'in dört yanı EgeArt'ın sanat ışığıyla aydınlanacak (03 Kasım 2011)
- Burçin Büke, her dokunuşuyla duygu yüklüyor 'Gözbebeğim'de (02 Kasım 2011)
- Tiyatroları ertelerseniz daha çoook 'enkaz' yaşarız (01 Kasım 2011)