Türkiye'de klasik müzik alanında büyük yetenekler yetiştirmek kolay değil. Çünkü geniş kitleleri, belli bir kültür seviyesini işaretleyen bu müziğin çizgisinde buluşturacak olgunluğa gelmek için sanatçının yarı ömrünü feda etmesi gerekiyor. Popüler tarzın örnekleri gibi, sahnede vücudunuzu sergileyerek durumu idare etmeye benzemez bu iş.
Daha küçük yaşta yeteneğiniz fark edilecek, uluslararası standartlarda eğitimler alacaksınız, yurtdışında ustalarla çalışacaksınız, kendinize ait bir yorum yaratacaksınız ve kökeni Batı kültürü olan bu alanın acımasız otoriteleri tarafından 'üstün' görülecek bir avuç ismin arasına girmeyi başaracaksınız...
Kolay mı?
Kaç tane İdil Biretimiz, Suna Kanımız, Burçinimiz, Fazılımız, Tuncayımız, Güsinimiz var...
***
Klasik müzikte marka haline gelmek, önce ulusal, sonra dünya çapında kabul edilmeyi zorunlu kılıyor. Sadece 'harika çocuk'luk yetmiyor. Yıllara dayanan bir eğitim, sabır, azim, disiplin, çalışma ve sürekli kendini yenilemek gerekiyor.
Hele Türkiye'de yaşıyorsanız, bir de takdir görmeyi ve sahip çıkılmayı bekleyeceksiniz...
Yabancıya şapka çıkarıp, kendi sanatçımızın önüne duvarlar örmekte üstümüze yok ne yazık ki. Dünya çapındaki solistlerimiz bile icrasını izleyiciyle paylaşmak için konser fırsatlarını kolluyor.
Bu konuda, yetiştirdiğimiz değerleri sahiplenme adına en büyük sorumluluk senfoni orkestralarımıza düşüyor. Ama onların yıllık programlarında ise Türk yeteneklerinden ziyade yabancılar göze çarpıyor.
Oysa dışarıdan gelenlerin hiç de altında kalmayacak nitelikte solistlerimiz var.
***
Bunlardan birisi de, Türkiye'nin bağrından çıkan en değerli keman vitüözlerimizden Cihat Aşkın... Perşembe gecesi, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde izlediğimiz keman solistimiz, salonu dolduranların dakikalarca alkışladığı bir konser performansı sergiledi.
Johannes Brahms'ın Keman Konçertosu Re Majör Op. 77'yi yorumlayan Cihat Aşkın, ustalığı, sahne duruşu ve disipliniyle hepimizi hayran bıraktı. Brahms'ın ezgilerini, zerre kadar kondisyon eksikliği hissetmediğimiz bir coşkuyla bizlere dinletti. Ahmed Adnan Saygun'u dolduran herkes, abartılı hareketlere ve şova tenezzül etmeden de sahnede devleşileceğine Aşkın'ın ciddiyetiyle tanık oldu. Baştan sona canlı, keyifli bir konser geçirdiğimi söyleyebilirim o gece...
***
Ama asıl sürpriz sonrasındaydı.
Uzun süren alkışlara bir Türk eseriyle bis yaparak karşılık veren Aşkın'ın, 'Haydar Haydar' yorumu salonu yıktı geçirdi... Hakan Şensoy'un fantastik düzenlemesiyle çaldığı türkünün yanık namelerine, kemanın telleri bile dayanamadı!
İzmir Devlet Senfoni Orkestrası sayesinde hem mükemmel bir müzik şöleni yaşadık hem de Türk sanatçılarına sahip çıkmanın konserlere nasıl bir güzellik ve renklilik kattığını kulaklarımızla gördük!
Tüm orkestrayı ve Aşkın'ı yürekten kutluyorum.
İkinci kez 'Testosteron'
İki yıl önce İzmir Sanat'ta izlediğim 'Testosteron' oyunu için, 'Tahrip gücü en yüksek komedi' demiştim. Bu kez DEÜ Sabancı Kültür Sarayı'nda, espri bombardmanına tutulacağımı bilerek yapıştım koltuğa. Andrzej Saramonowicz'in yazdığı, Kemal Aydoğan'ın yönettiği oyunda rol alan Metin Coşkun, Fırat Tanış, Emre Karayel, Sezai Paracıkoğlu, Mert Fırat, Timur Acar ve Ulaş Torun'un performansı başınızı döndürüyor.
Mikrobiyolog, kuş bilimci, baterist, gazeteci, avukat, garson ve baba rolleriyle karşımıza çıkan 7 adam, kendi cinsel deneyimlerinin uzantısında bir 'ego' hesaplaşmasına giriyorlar. Ve erkeklerin, her kadına aynı 'hayvani' içgüdüyle yaklaştıkları cinsel güçlerinin, aslında onlar tarafından kullanılan zayıf noktaları olduğu komik olaylarla anlatılıyor.