İstanbul Şehir Tiyatroları'nda olanları biliyorsunuz. Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, 'yönetimi çok sesli hale getirmek' gibi masumane bir dokunuşla yönetmeliği ters yüz etti! Amaç tiyatro idaresini ve repertuvar belirlemeyi beceremeyen(!) sanatçıların yerine, belediye bürokratlarını dümene geçirmek.
Hayatlarında belki de salon yüzü görmeyen, tiyatro tarihinden ve oyun bilgisinden habersiz birtakım bürokratın matematik zekasıyla sanata yön vermesinden verim bekleniyor demek...
***
Yerseniz... Yemeyenler, sahneleri kendi zihniyetinin 'ahlak' çizgisine getirmeye çalışanları zaten tanıyor.
O aklın ve yalakalarının anlamadığı şu, tiyatro ahlakının temelinde 'sahne adabı' vardır ve bunun hesabı da izleyiciye verilir. Yoksa at gözlüğüyle oyundaki iki espriye ya da kılık kıyafete göre ahkam kesenlere değil.
İnanıyorum ki, İstanbul Şehir Tiyatroları'nın perde arkasında çevrilen oyuna çomak sokan, yine o tiyatronun izleyicileri olacaktır.
***
Gelişmelerden sonra, tiyatronun Genel Sanat Yönetmeni Ayşe Nil Şamlıoğlu ve yönetimde yer alan sanatçılar birer birer istifa ettiler.
Ardından biriken tepkiyi yurt çapında bir eyleme dönüştürmek için, önceki gün saat 11.00'de İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Bursa, Erzurum ve daha birçok ilde eşzamanlı protesto gösterileri düzenlendi.
'Korkuya Karşı Özgürlük, Korkuya Karşı Sanat' parolasıyla ortak bir bildiri okunarak tiyatroların ancak sanatçılar tarafından yönetilmesi gerektiği vurgulandı. İstanbul'da sanatseverlerin de yalnız bırakmadığı büyük bir sanatçı topluluğu yürüyüş yaptı.
***
Ya bizim burada durum nasıldı?
İstanbul'un diğer illerle koordinasyon eksikliği her ne kadar katılımı sekteye uğrattıysa da, İzmir'de mazeret götürmeyecek kadar az sanatçı toplandı.
Koskoca İzmir Devlet Tiyatrosu'ndan 5 oyuncunun destek verdiği eyleme, onca eğitimciden de sadece DEÜ Güzel Sanatlar Fakültesi'nden Prof. Dr. Semih Çelenk katıldı. Ortaya çıkan tablo, İzmirliler hakkında dünkü yazdıklarıma atıfta bulunur gibiydi.
Hatırlarsanız, Uluslararası Film Festivali'nin açılışındaki yetersizliğe değinerek, İzmirlilerin her zamanki refleks zayıflığını eleştirmiştim.
İşte aynı vurdumduymazlık örneği... İstanbul'da 5 bin kişinin yürüdüğü sıralarda, bizim kentimiz 50 kişiyi zor buluşturdu. Onun da çoğunluğu sanatçılardan değil, tiyatro bölümü öğrencilerinden oluşuyordu.
***
İşin bir de, "Kelin ilacı olsa kendi kafasına sürer" boyutu var... Sonuçta 21'inci yüzyılda İzmir'in bir şehir tiyatrosu bile yok. Ne yazık ki kentin sanatçı ve eğitimci kadroları, yıllardır bu utancı birilerinin suratına vuracak kenetlenmeyi sergileyemediler.
Kendi hakkını arama konusunda ortak bir mücadele ruhu oluşturamayan İzmir'in, İstanbul Şehir Tiyatroları'ndaki uygulamayı protesto için ancak 50 kişiyi bir araya getirebilmesine şaşmamak lazım aslında.
Sizin anlayacağınız, kendi tiyatrosunu kurduramayan İzmir'den, İstanbul'a ne fayda...