Kabile halindeki Moğolları buyruğu altında birleştiren Cengiz Han'ın 1206'da kurduğu imparatorluk, dünya tarihindeki en büyük sınırlara ulaşmıştı. Moğolların tüm Asya'yı dize getiren hakimiyeti, Cengiz Han liderliğindeki orduların kazandığı zaferlerle başlar.
Cengiz Han düşmanlarına korku saçtığı kadar, ülkesinde sevilen bir efsaneye dönüşmüş, ölümünden sonra da 'Moğolların Babası' kabul edilen bu hükümdarın ilkelerine bağlı kalınmıştır.
***
Ki o Cengiz Han, sınırsız gücünden gelen keyfiyetle yasalar çıkarmış, Moğol devletleri yaşadıkça hiç kimse onun kanunlarını çiğnemeye cüret etmemiştir.
Öyle ki, onun yasalarına göre devletin başına geçen hakan, kendi topraklarında beğendiği her kadına sahip olabiliyordu. Üstelik canı çektiği hatun evliyse, onu kocasından boşatmaya bile hakkı vardı.
Bu trajik durum, İzmir'de yitirdiğimiz Türkiye'nin en önemli yazarlarından Güngör Dilmen'in 'Bağdat Hatun' adlı oyununun esin kaynağıdır.
***
Son zamanlarda, gayet zevkle izlediğim eserlerden biri saydığım 'Bağdat Hatun', ünlü yönetmen Bozkurt Kuruç rejisiyle İzmir Devlet Tiyatrosu'nda sahneleniyor.
Oyunda, Moğol İmparatorluğu'na bağlı İlhanlı Devleti'nin hükümdarı Bahadır Han, Bağdat Hatun'u görür ve gönlünü kaptırır. İnanılmaz ihtiraslı bir kadın olan Bağdat Hatun, Bahadır Han'ın ordularına başarıyla başkomutanlık eden Emir Çoban'ın kızıdır.
Emir Çoban, Şeyh Hasan'la evlendirdiği kızı Bağdat'ı Cengiz Han yasalarına dayanarak kendisine almaya kalkışan Bahadır Han'a karşı koyar. Ayrıca yasaya göre, hakanın evlenmek istediği kadın çocukluysa, boşanmaya zorlanmamalıdır. Ve Bağdat Hatun da o sırada eşi Hasan'dan bebek beklemektedir.
***
Ama kendisini İlhanlı ecesi konumuna yükseltecek bu evlilik fikri Bağdat'ın gönlünü okşar. Sırf Bahadır Han'ın kendisini boşanmaya zorlayabilmesi için doğacak çocuğunu düşürmeyi göze alır Bağdat.
Bununla da kalmaz... Bu evliliğe direnen babası ve kardeşlerini gözünü kırpmadan ölüme yollar. Eşinin de yasaya boyun eğmesiyle Bahadır Han ile evlenen güzel Bağdat, İlhanlı'yı kendi kontrolünde tutma hevesiyle kocası Bahadır'ı bile öldürecek ama çevirdiği türlü entrikalar sonunda kellesine mal olacaktır.
***
Güngör Dilmen, gerçek bir hikayeden esinlendiği oyununda, gerek 'büyücü kadın' ile olağanüstü renk kattığı entrikalarla dolu kurgusu, gerekse şiirsel konuşma dili ve karakter yaratma ustalığıyla metni adeta oya gibi dokumuş.
Öyle bir metin ki, sahnedekiler 'okuma tiyatrosu' gibi metni oturdukları yerden seslendirseler, yine büyük bir hazla dinlemekten kendinizi alamazsınız.
Buna bir de, gençliğinde aynı oyunda rol almış usta tiyatrocu Bozkurt Hoca'nın reji deneyimi eklenince, baştan sona su gibi akan bir 'Bağdat Hatun' çıkmış ortaya.
***
Aksayan yönleri yok mu, var... Melih Karakurt'un dekorunda gösteriş biraz daha koyultulmalıydı. Nedense çok kuru ve görselliğe özen gösterilmeyen bir dekor tasarlanmış. Örneğin Bahadır Han tahtında mı oturuyor, hapishane koğuşunda mı belli değil.
Oyunun savaş sahnelerinde, arka fonda izlediğimiz çarpışmalar da izleyiciyi ikna etmeyecek kadar yapay. Asya'ya dehşet saçan o Moğol askerlerinin kılıçları ağır çekimde inip kalkıyor.
Yıldız İpeklioğlu'nun kostümleri göz alıcıydı. Tarihsellik içeren ve sürekli duygu değişimleriyle yürüyen rollerde ölçüyü tutturmak kolay değil. Kimi zaman abartıya kaçan duruş, hareket ve konuşmalar olsa da, başta Hande Gürler (Bağdat Hatun), Özkan Girgin (Bahadır Han), Hülya Savaş (Büyücü Kam), Arif Yavuz (Emir Çoban) ve Ümit Dikmen (Şeyh Hasan) olmak üzere geniş oyuncu kadrosunu kutluyorum.